19 Haziran 2016 Pazar

Mücella-3





  Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler yaa… Onu diyen atamın gözünden öpmek istiyorum. Her yerinden öpmek istiyorum… Bu sözüyle resmen doksana çakmış. Gecenin ikinci çeyreğinde gök kubbe ramazanın demirbaşı, olmazsa olmazı davulun sesiyle dolmaya başladığında, göz kapaklarım yer çekimine meydan okumaya çalışıyordu. . Davulun sesine, güldürdüğü yetmiyormuş gibi bir de düşündüren maniler eşlik ediyordu… Davulcu amcanın kendi repertuvarından seçtiği manilere mahalle sakinleri olumlu yaklaşmış bu başarısını bayramda ödüllendirmeyi düşünüyorlardı. 
 Tüm gözler benim yatağımın üzerindeydi. Annem odamın kapına sırtını vermiş, elinde büyükçe bir sürahi… Dışının nemlenmiş...soğuk soğuk buraya kadar gelmesi ... Bir an içim ürperdi, bir annemin elindeki sürahiye bir de yüzündeki anne bakışına bakıp yataktan bir an önce çıkmam gerektiğine karar verdim... Buradan beni yataktan çıkmama vesile olan anneme ve elindeki o soğuk su dolu sürahiye teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum…
                                   
  Şu sahur olayına bir turlu uyum sağlayamadım,kendime gelmem için yüzümü yıkamam gerek ama yıkarsam da uykum kaçıyor. Bu ikilem arasında gidip gelirken annemin terliğini ensemde hissettim...hemen ardından da o anaç bakışını Lavabonun aynasından görmemle birlikte  kendimi yemek masasında çatalla zeytin kovalarken buluyorum..Biraz peynir, 20-30 zeytin, biraz şu recelden, az ekmek arası kaşar, birazcık da şu baldan, bir iki haşlanmış yumurta da yedikten sonra kendimi yeniden hala sıcacık olan yatağımın yumuşak merhametinde buluyorum... Tam kendimden geçecekken  en önemli şeyi, su içmediğimi hatırlıyorum... kendimi mutfakta dolabın kapagina  dayanmış su şisesini kafama dikerken buluyorum. Derin bir oh çekip dolabın kapağını kapatmamla annemin terliğinin yüzüme doğru hızla geldiğini görmem bir oldu. Hizli refleksimin sahurda da işe yaraması beni buyuk travmadan kurtardı diyebilirim...

  Vakit öğle... iftara 8 kocaman saat var...

Sıcak yatağım bile artık beni istemiyordu,bugün mücella için ne yapmalı diye düşünürken koridordan odama doğru annemin ayak sesleri gelmeye başlarken,  aklımdan mücellanın gamzeli gülümsemesi geçiyordu...ne kadar da güzel gülüyordu.

 Onu düşünürken  suratımda aptal bir gülümse oluştuğunu odamdaki aynada kendimi görünce fark ettim...annemin bir elinde uzunca bir liste diğer elinde benim hemen harekete geçmemi sağlayacak olan anne terliği...annem için üzülüyorum bazen, yazık kadına benim yüzümden bütün gün tek ayağı terliksiz geziyor. Hasta olursa vicdan azabı çekerim, bu is böyle sürmez, ona özel dayak terlik tedarik etmem  gerek...

   Listeyi görünce yine başım belada diye düşünüyordum, liste demek  aksama kadar alışveriş, ağır poşetler, sırt ağrısı ve kurumuş dudaklar demekti...ah o terlik olmasa belki biraz listede indirime gidebilirdik... Bu sefer liste iftara misafir geleceği icinmis, sürpriz misafirlerimizi duyunca bayılacak gibi oldum, heyecandan mutluluktan annemin terliğine bile sarılmışım...kendime gelmeme annem yardımcı oldu sağ olsun...güzel misafirlerimiz mucellanin ailesiymis, annem mucellayi bilmiyor bende annemin onun annesini nereden tanidigini bilmiyorum...konumuz bu değil zaten, mücellayı bu kadar yakından görmek görmelerin en güzeli olacak...

İftara 7 saat...

   Heyecanla listede yazılanların en iyisini almak icin cevre mahallelerdeki manavlara, bakkallara ve AVM lere uğradım...domatesin hormonsuzundan, biberin acısiz olanindan, etin yağsız kısmından, yoğurdun kaymaklı doğal olanından aldım...tatlısini, böreğini, Çöreği, meyvenin en son modelini...listenin en sonunda ki pideyi de iftara yakın alayım da sıcak sıcak yesin mucellam dedim.  ( ağzıma da ne güzel yakıştı)... Bu sefer ne ayagim nede sırtım agridi Ama dilim damagima yapısti.

İftara 4 saat...

Yemekler hazırlanıyor...ben mucellanin yolunu gözetliyorum, aynanın karsisinda kendime karizmatik hava katiyorum...acaba onu görünce kendime hakim olabilecek miyim, sacma hareketler, aptalca surat ifadelerinden kurtulabilecek miyim.

Iftara 3 saat...

  Bu saatlerde sokak bu kadar sakin olmazdı, çocuklar koşturur, kadınlar kapi önlerinde otur, bazıları örgü örer,  bazıları iftar icin fasulye kırar, pirinc ayiklardi...sanki sokak birazda temiz gibi.

Balkona oturmuş bir yandan sokagin basina bakıyorum geliyorlar mi diye, bir yandan da mucellam icin siir yazıyorum. Kim bilir belki cesaretimi toplayıp ona veririm...
Kapının zilinin calmasiyla kendimi bir anda kapıyı açarken buldum. Kim o ?  bile demeden acmistim...kapıyı açtım ama öyle kalakalmistim annemin sesiyle irkildim ve mucellanin annesi zeynep teyzeye yol vermiştim bide misafir terliği...mücella yoktu...biraz bekledim belki arkada kalmıştır diye ama nafile, kapıyı kapatmadan şöyle sağ sola bir daha baktım...içimde bir sızı olmuştu...gülen yüzüm solmuştu. Yukarı çıkıp yanlarına oturmak hiç içimden gelmedi, anneme aşağıdan pide almaya gidiyorum diye seslenerek kendimi dışarıya attım...sessizliğin hakim olduğu sokak aralarında yıkılan umutlarım ile kendimi unutmak istedim...

Dolaştım sokak sokak...bilmediğim gormedigim evlerin önünden geçtim, tanımadığım insanlarin arasından geçip kendimi yalnız bırakmak istedim...insanlar bir bir evlerine cekiliyorlardi, havada kararmaya yüz tutmuştu...Yanlız sokakların ortasında kalakalmistim, etrafa bakılırsa evden de baya uzaklaşmış gibiyim...

Iftara 1 saat...

Zaman hızlı ilerliyordu ama içimdeki o lanet sızı bjr turku gecmiyordu...açlığı susuzlugu unutmuştum..suya götürulup susuz getirilmis gibiydim...vakit daralıyor ben hala kendimden kacmaya çalışıyordum, belli ki umutsuz bir sevdanın hayalini görüyordum yine... Kendimi biraz toparlayip evin yolunu tuttum...eve yakin bir fırından da aceleyle bir kac pide alarak kapiya geldim...
 
Acele ile çıktığımdan anahtarı almamışım, zaten bide gec kaldım bu sefer yine hak ettim o terligi...cekinerek zile bastım ve kapı önü fırçamı yemek icin bekledim. Belki bu fırça beni kendime getirebilir. Biraz fazla bekledim galiba bu fırçamın şiddetini artıracak kesin...ayak sesini duyunca gözlerimi kapattım annemin gözüne belki masum görünebilirim...bana acır belki de sarılır, buna su an cok ihtiyacım var çünkü...gözlerim kapalı ellerim yanda bekliyorum. Kapı yavaşça açıldı....
  Normalde yemek kokulularının gelmesi gerekirken, içimi ferahlatan, hüznümü unutturan güzel bir koku yayılmaya başladı.  ben hala korkudan gözlerimi açamıyorum, kokuya odaklandı bütün dikkatim, hiç bir şeyin farkında değilim...Birden adımın söylendiğini fark ettim.

-Ahmet....ahmet

İsmimin bu kadar güzel söylendiğini daha önce hic duymamistim...ne kadar da güzel  ahmet diyordu...Gözlerimi açtığımda mucellanin hep hayal ettiğim o gülüşüyle karşılaştım...o icten, samimi ve sevgi dolu gülümsemesi...Kapıyı açmış kenarda benim içeri girmemi bekliyordu yüzünde o gülümsemesiyle...yerimden kımıldayamıyor gözlerimi ondan alamıyordum.belki suratimda yine o aptal ifade vardır, inşallah yoktur yoksa rezil olurum... Hala kapının önünde heykel gibiyim...gözlerim gözlerinde...ne kadar güzel gözleri varmış yakından bakınca guzelliginde kayboluyorum...Tıpkı çiçeklerle dolu bir bahçede dolaşmak gibi... Beni yine o büyüleyici sesi kendime getirdi:
 - Artık gel istersen, annen seni merak ediyordu.Evden çıkmadan sesin kötü geliyormuş.

Gönlüme işliyor her kelimesi, beni benden alıyor kendi aşkıyla dolduruyordu içimi... Ya ben sana aşık olmayayım da ne yapayım...kokusuyla büyülenmiş halde merdivenlerden resmen uçarak çıkıyorum...

İftara son 5 dakika...


 Masada yemekler hazırlanmış, herkes yerlerini almıştı. Masada herkes kendi dengiyle karşılıklı oturmuştu. Mücella da kendi elleriyle börek yapmış, güzel olduğu kadar maharetliymiş sevdiceğim.

Top sesi...ezan..soğuk bir kaç bardak su...ve mucellanin göz manzarası karsısında annemin o nefis yemekleri...bir yandan yiyorum bir yandan da kaçamak bakışlarımla sevdiceğimi takip ediyorum...ne hoş yemek yiyor,o çatali, kaşığı tutuşu bile farklı...hele o arada bir bakışlarımızın buluşması yok mu...Yüzünde güller açıyor sanki. Gözleri sevgiyle bakıyor, muhtemelen oda beni seviyor...

  Yemekler yendi, çaylar yudumlandı, sohbetler demlenmişti...Artık gitmek için ayaklanmişlardi. terlikler çıkarılmış, ceketler, paltolar giyiliyordu...en son mücellanın hırkasını vermeden önce cebine onu beklerken yazdığım şiiri sıkıştırıldim...gözlerimiz bu kez veda için buluşmuştu, bu kez hüzünlü bir gülümseme vardı yüzünde.hirkasini verirken galiba ellerimizde buluşmuştu...iste ondan sonrasını pek hatırlamıyorum, onları nasıl uğurladım, arkasından el falan sallamış olabilir miydim acaba? En son kendime geldiğimde odamda aynanın karşısında, yine yüzümde o aptal gülümseme ile otururken kapıda yine annem ve yine elinde sürahi...

                                                                                              MÜCELLA -4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...