Şarkılar söylemek istiyorum…
Sabah uykuma doymadan uyanmak, yüzüme şeytani bir gülümseme kondurup
tekrar yayıla yayıla uyumak istiyorum. Bir ara tek gözümü aralayıp, duvardaki
saatten öğle olduğunun farkına varıp. ‘’ vay anasını ne uyumuşum’ demek
istiyorum. Yatakta kısa mutluluk hayalleri kurup, yorganı ayak hareketleri ile
yere sermeyi, üç beş mekik hareketiyle de zindeliğimi zirve yaptırmak
istiyorum… Ve ben bunları yaşarken mutfaktan hazır kahvaltı kokusunun burnuma gelmesini
istiyorum. son mekiğimle birlikte annemin ‘ kalk artık! Yeter uyuduğun’ demesinin aynı anda gerçekleşmesini ve
bunun sonucunda ‘of anne, tamam kalkıyorum. Bir uyutmadınız’. ( anneye of yok)
demeyi istiyorum…
Paytak paytak lavabo yolunda sendelemeyi,
aynaya bakıp yüzümün coğrafi keşfini yapmayı, bu arada akan suyun israfını
düşünmemeyi… Yüzüme değen suyun etkisini hissederken annemin ‘ çay hazır acele
et, ben pazara gidiyorum kahvaltını yap sonra da masayı toparla, unutma bak
gelince burayı düzenli göreceğim’ diyerek bana ültimatom vermesini istiyorum.
Aynayla vedalaşmadan son kez yakışıklılığıma şahit olmak ve bunun için kendimi
tebrik etmek istiyorum.
Çayım tek şekerli, yumurtam çift sarılı olmalı, ekmeğimin yanında günlük
gazetem, manşetinde mutluluğun resmi olmalı... Çayımı yudumlarken göz ucuyla
manşetlere bakayım istiyorum…
Masayı öylece bırakmak, anne
azarını daha sonra yeme heyecanını yaşamak istiyorum… Bir tişört bir şort bide
vazgeçilmezim parmak arası terliğim olsun… Sonra düşeyim yollara, başımda kavak
yelleri essin, karnımda kelebekler kıpraşsın, o beni düşünsün ben onun
düşlerini…
‘ Böğrüme öküz oturdu ‘ demeliyim, sebebini
soranlara hırsızın hiç mi sucu yok hâkim bey diyeyim…sonra millet bana garip
garip baksın, etrafımdan dağılsınlar bende yoluma gideyim...
Evden çıkarken dilime bir şarkı
dolansın, âmâ şarkıyı sevmeyeyim üstelik söyleyeni de bulamayayım buda beni
sinir etsin…sakin çıktığım evden sinirli olarak sokaklarda söyleneyim..
Ayaklarım beni O’nun semtine götürsün, ’ne ara
geldin lan ben buraya ‘ diyeyim. Karşıda bir bakkal göreyim, selamsız sabahsız
girilmez deyip bakkala dalayım, gözlerim bakkal amcayı arasın ama amca camiye
gitmiş yerine çırak bakıyor olsun. Çırak bakkala göz kulak olsun ama kasada
uyuyup kalmasın beni görünce ayağa kalksın. Bana saygıda kusur etmesin, bana
değerli hissettirsin kendimi ..abi demesin, buyurun beyefendi desin. Güler
yüzlü olsun, leb demeden bana oradan hemen biraz tuzlu çekirdek birde küçük su
versin. Bahşiş vereceğim usulünce cebe indirsin, başını okşayıp adını sorayım.
Kendinden emin şekilde adını söylesin sadece, hemen laubali olmasın…
Hayırlı
işler deyip O’nun evinin karşısında bankta ( bank olsun ama ) oturup tuzlu
çekirdeğin dudağımı çatlatmasını beklerken… O’nun güzel sokağını ve güzel evininde
bahsedeyim.
Kime bahsedeyim… Bilmem fark etmez belki bir simitçiye belki de
sokaktan geçen ‘eskiciiii geldi hanımmmmm’ diyen şu dayıya olabilir. Küçük
suyum bankın üzerinde dursun ama düşmesin eğilip almak istemiyorum.
Uzun uzun onu düşünmek, acaba şimdi evde mi ? Yoksa dışarıda başka
gözlerin hapsinde mi ! Merak etmek istiyorum.
Çekirdek keyfimi bir mendilci bir çocuk kessin, çocuğun azmine hayran
olmak, onunla empati kurmak en sonunda da O'nun belki ilerde dökülecek göz
yaşlarını kurutmak maksadıyla bir mendil alıp küçük suyumun yanına koymak
istiyorum...
Çocuk gitsin artık, O'nun hayali gelsin otursun yanıma... Küçük su
şişemi sol elime alayım ki rahat otursun. Çekirdekte bitmek üzere zaten
kabukları toparlayıp yanımdaki kovaya bırakayım.suyumdan bir yudum alayım o
sırada hayaller gerçek olsun, O gelsin..... Sokağın başında görünsün yanında
kardeşi, balkonda annesi olsun. Bana kaçamak bakışlarıyla baksın... Ahhh ! Tam
o anda karnıma ağrılar girsin, nabzım hızlansın, tansiyonum zıplasın, şekerim
düşsün... Banktan kalkmak istemiyorum,
hareket edip o bakışları kaçırmamalıyım, hemen girmesin annesi
(müstakbel kaynana) iki ekmek, süt ve kabartma tozu istesin, aksama tatlı var...
Bu fırsatı kaçırmak istemem
hemen ardından bakkala girmeliyim, çırak girdiğimi fark etmesin, sessizce
bakliyat bölümünde pirinç ayıklamak istiyorum...
O'nun kokusu gelsin burnuma,
beni benden alsın sevda kuşunun kanatlarında buluştursun bizi... Anı çırağın
"buyur mücella abla hepsi hazır" demesi bozsun...
Bakkaldan çıkışı bir son olmasın, en güzel ayrılmış bakışlarıyla baksın
ama dudaklar hoşçakal demesin... Aramızda veda sözcükleri olmasın.
Kokusunu bırakıp eve dönmeli, hemen odasına çıkmalı, beyaz tulün
arkasında gözleri beni aramalı... Bakkaldan aldığım son çikolatayı yerken göz
göze gelmeliyiz...
Öhö...Öhö...çikolata boğazımda kalır gibi
olsun, ama kalmasına camide dönüşü
halimi gören bakkal amcanın iri ve nasirli elleri mani olsun...
Şiddetli bir korna sesi kendime getirsin, o an fark edeyim yolun ortasında niye çikolata
yediğimi...Aşk sarhoş etsin ama yürüyüşüm değişmesin..
Gözüm tekrar perde arkasındaki gözleri arasın ama bulamasın o an yine
karnıma bir sızı girsin, iki büklüm yine o banka oturayım. Aklıma küçük suyum gelsin, alıp
hepsini bir dikişte içeyim. Ciğerim yanmış ne yapayım...
Boynu bukuk evin yolunu
tutmalıyım, hava karardı terlik ve şort üşütmeye başladı...vay Arkadaş baya
üşümeye başlıyorum ve bir de ıslanmaya başlıyorum etrafa bakıyorum her yer kuru
ama benim kafamdan aşağıya sular akıyor...
Ve bir ses " Hadi kalk ! Yeter uyuduğun öğle oldu. Ben pazara
gidiyorum, kahvaltı hazır, sonra etrafı toparla tamam mi?".
Gözlerimi ıslak ıslak açmaya çalışıyorum karşımda annem ve elinde
kocaman bos bir sürahi !
* Bir varoluş trajedisi olan Oblomovluk, bilinçli bir tembellik/atalet halidir. Bir uyuşukluk değil, aksine fazla uyanıklık, her şeyin farkında olma, bir adım ötesini görme halidir. Ancak tüm bu farkındalık dolayısıyla sonunu gördüğü yolda ilerlemek istememenin getirdiği bir tükenmişlik ve kendini gerçekleştirememedir. Sosyal yaşamdan kopuş, topluma uyum sağlayamama, bilinçli bir vazgeçiştir. Handiyse ölüme eş bir uyuşukluk hali; bir başka deyişle yaşarken ölmektir.''
Mucella-2
Mucella-2