İşte böyledir hayat...
Deyip
sohbetimizi sonlandırdığımız günler ne de çabuk geçiyor.
İlim yollarının o patikalarında çekilen o sıkıntılar...
Günah
ile sevap arasında gidip geldiğimiz,
O gidiş gelişler hep
bir sonraki gidiş gelişlerin gidiş gelişleri değil mi?
Ferrarisini
satan bilgelerden değiliz, Ferrari peşinden gidenlerden de olmadık.
Biz
takvamıza ziyade olsun diyenlerle birlikte hasbıhal halinde bulunuruz...
Bizim
sabrımızı sınamasınlar,
Nefsimizi, takvamızı, zühdümüzü sınasınlar...
Nefsin
peşinden gidenlerden değildik, bizler Kıble’yi gösteren burnumuzun dikine
gidenlerdeniz...
Artık
ilim de okutanlardan olmuştuk,
Cumaları
cemaate...
Yazın
mahallenin henüz günahkâr olmamış çocuklarına...
Ashabı ilim, ehli takva olmak kolay
olmuyordu...
Enaniyet
sahibi şahıslar bizleri nefislerinden aşağı görür
oldular,
Bizdeki zühdü
de takvayı da kıskanır oldular.
Teknoloji
modernleşirken insanlık yozlaşıyordu,
Ahlaki maneviyeler yok oluyordu,
Kitapsızlaştırdıkları
takvaları ile yeni bir akım oluşturan bu gafilan enaniyet tanrılarına tapmaktadır...
Biz ehli
takvayız,
Ehli zühd
ehli irfan ehli tasavvuf,
Ehli hayâ da derler...
Adaleti
ictimaiyye bozulalı Hz Ömerler aranır oldu,
Bizim
takvamız bize sizin takvanız size der olmuş
gafilan...
Nefsin
kadar konuş dediklerimiz hala susmadılar,
Biz bizi
biliriz, bizi de bilen biliyor...
Pek az
konuşuruz lakin susmuşluğumuz çoktur,
Biz
susarız pek acıkmayız...
Bir
lokma bir hırka...
Biz
susarız takvamız konuşur.
Şiir gibidir yaşamımız
irfanımız hece hece,
Takvamız mısra mısra...
Bizler iki cihanda da aşkı
arayanlardanız, lakin kadehler de arayanlardan değil...