ABSURD GENCİN AĞZINDAN:
Yıl 1990
İstanbul’da,
güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce
baba yeniden fedakâr birini bulamamış gitmiş saçını süpürge etmemiş kuaförden
çıkmayan süslü, ojeli ve vejetaryen bir kadınla evlenmiş. Üvey anne,ilk
evliliğinden olan dört kokuş kızıyla birlikte gelip Kasımpaşa’daki lüks dubleks eve
yerleşmiş. Bu dört kokuş, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasındaki hatıra
yüklü neyi varsa ayaklar altına almış sonrada tavan arasına fırlatıp atmışlar.
Ona bir kardeş gibi davranmak akıllarından geçmemiş, böcek gibi ezmek daha çok
hoşlarına gidiyormuş çünkü. Üvey anne bütün ev işlerini para karşılığı bu
zavallı kıza yaptırıyormuş. Ev işleri bittikten sonra da mesaiye bırakıyor
üstelik mesai parasını da vermiyormuş. Kızın onlarla oturmasına da izin
vermiyormuş, sebebini sorduğunda ise yüzüne tüküre tüküre ‘güzelliğin kızlarımın moralini bozuyor’
dermiş’.. Kız da ne yapsın işleri bitince akşamlarımutfakta, balkonda kilerde,
terasta semtin bıyığı yeni terlemiş delikanlısı Buğrahan ile kokuş kardeşlerinin
dedikodusunu yapıyormuş. Sürekli tek başına şöminenin önünde fazla vakit
geçirdiği ve birkaç kez de şömineden sıçrayan ateş yüzünden perde ve tülleri
yaktığı için üvey kız kardeşleri ona “Tülkedisi” adını takmışlar.
Bir gün e
büyük 2 kız kardeşeİstanbul büyükşehir belediyesinin düzenlediği bir balo için
davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes belediye başkanın
oğlunu evlendirmek istediğini biliyormuş. ‘Bakarsın ikimizden birini seçer,
belli mi olur?’ diye düşünmüşler. Kimi seçerse diğeri küsmeyecek eniştesine
saygı gösterecektir. Bekâr kalana da eniştenin zengin arkadaşlarından biri
ayarlanacak diye anlaşmışlar. İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca
güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş,
çünkü Tül kedisi bu iki kokuşun tüm makyaj malzemelerini gizli gizli kullanıp
Buğrahan ile buluşa buluşa bitirmiş. O sıralarda da makyaj malzemeleri kara
borsadaymış. Bir rimel bulmak ucuz et bulmaktan zormuş! Uzun rimel kuyrukları
olurmuş
Evdeki şişko
kedi mırıldandı:
Balo akşamı, kokuş üvey kardeşleri baloya
gittikten sonra Tül kedisi mutfakta kendisine jambonlu bir sandviç yanına da
taze portakal suyu hazırlayıp şöminenin karşısına oturdu ve fonda çalan klasik
müzik eşliğinde mutluluğun resminin çizmeye başladı.
Üçüncü tekil
şahsın ağzından :
“Lanet olsun!
Neyin var, neden burada oturmuş tıkınıyorsun Tül kedisi?” diye sordu elinde Trabzon
işlemeli bastonu ile beyaz bir sis bulutundan çıkıp gelen bir kadın sesi. “Ben
de baloya gitmek istiyordum ama sonra döndüm kendime şunu dedim : Neden ben !,”
“kes kes ,” dedi bir ses.
Üçüncü tekil
şahısın yanındaki tekil şahsın ağzından :
Tülkedisi
duyduğu sese doğru dönüp baktı, şaşkınlıktan donakaldı. Elinde bastonuyla yaşlı
moruk bir kadın duruyor, haline de bakmadanartistlik yapıyordu.
“Ben senin
peri ninenim,” dedi kadın. “Şimdi kes sesini kaybedecek zamanımız yok! Bana bir
bal kabağı bir kazan biraz şeker bide sandalye getir hemen!” Tülkedisi önce bir
ya sabır çekmiş, ters ters bakmış ne oluyor len demeye kalmadan kendini bir bal
kabağı getirirken buldu. Peri nine kabağı kesip temizlemiş küçük dilimler
haline getirmiş üzerine de şekeri döküp beklemeye koyuldu…Kimseyi
inandıramadığı sihirli bastonu ile dokununca, bal kabağı birdenbire servis
tabağında nefis bir kabak tatlısına dönüştü. “ Hadi bakalım tatlı yeme zamanı
seni tembel dedi.’
Tül kedisi
şaşkın bakışlarının hedefinde kabak tatlısı vardı. Tatlıyı mideye indirirken ağız
dolusu isyana başladı;
İçindeki
çocuğun ağzından:
Öncelikle sen
kimsinNine ya... Burada ne işin var? Şurada bir keyif yaptırmadın be kadın.
Buraya gelip bana sihirli güçlerinle hava mı atmak istiyorsun, ne senin derdin
bibana söyle !..bide burayakabak tatlısı yapmaya mı geldin ?.. Senin işin bu
kabaklardan fayton yapmak değil mi? 500 yıllık masalı ne hale getirdin? Üstelik
sen evleri karıştırdın! Ben o aradığın üvey evlat değilim. Yaşlılıktan
gözlerinde kör olmuş. Gözünü açta bir etrafına bak lanet olası dubleks bir evde
yaşıyorum. Buraya gelip beni baloya mı
hazırlayacaktın yoksa Jseni
moruk seni ah !!! Üstelik ben sözlüyüm. Bugrahan ile aramızda söz kestik tatlı
yedik. Bence sen beni bırak git o aradığın sümüklü kızı bulda baloya gidip
başkanın sünepe oğlunun aklını başından alsın, ilerde bebelere anlatacak düzgün
romantik bir hikâye çıksın.
Kutsal
ninenin gelmesini bekleyen meraklı yan komşunun ağzından:
Nihayet
kutsal nine aradığı gerçek Külkedisinin yanına geldi sonunda. Akşama kadar
gördüğü zulme narin bedeni dayanamayan, kırık dökük yayları batan yatağında
horulhorul uyurken buldu onu. Değneğiyle sihirli bir dokunuş ile kafasını yardı
ve uyandırdı. Nine değneğiyle bir kere daha vurdu oluk oluk akan kan durdu ve
Külkedisinin yırtık, pırtık giysileri geniş dekoltesi ile nefesleri kesecekharika
bir elbiseye dönüştü. Ayaklarında 39 numara bir çift camdan ayakkabı da pırıl
pırılparlıyordu. Kotu yola düşmesin diye de kendisine nostaljikbirkaç öğüt
sıraladı
“Bir şey daha
var yalnız,” dedi kutsal nine. “Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Yoksa
babana bir dosttan ihbar telefonu gelecek. Hem üstelik Saat on ikide elbisen
tekrar eski paçavra giysilerine, kapıdaki şahin balkabağına, kapıdaki yakışıklı
kavalyende işportacıya dönüşecek. Başkanın oğlunun bunu görmesini istemezsin
herhalde? Şimdi git, dilediğince zıvanadan çık.”
Balodaki kominin
ağzından:
O gece
Külkedisi balonun yıldızıydı. Flaşlar hiç kesilmedi, bu ne cüret! Bu ne
cesaret! Nidaları eşliğinde dedikodu malzemesi oldu. Baloya katılan birbirinden
kokuş hanımlar (özellikle de dört üvey kız kardeşi) onun elbisesindeki renk
uyumunu kesimindeki geometrik ve fiziksel kompozisyonu çok beğendiler ve terzisinin
adını öğrenmek için adeta yalvardılar. Beyefendilerin hepsi onunla pistin
tozunu attırmak istercesinebirbirleriyle yarıştılar. Kardeşi kardeşe düşman etti.
Başkanın oğlu ise onu görür görmez kötü emellerine alet etmek için âşık olmuş!
Numarası yapmaya başladı. Ah ah adını bilmediğim başkanın oğlu… Ve o andan
sonra hiç kimse bu kızla dans etme cesareti gösteremedi.
Gece
vardiyasında çalışan şef garsonun ağzından:
Saatler
saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve ben mesaiye kalmıştım Külkediside saat
tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamıştı galiba ama
gazozuna çoktan ilaç atıldığı haberi ulaşmıştı bana ve hafiften kendinden
geçmişlik vardı üzerinde. Bunlar yaşanırken bende balodan kalkanların
masasından bahşişleri topluyordum. O sırada
Başkanın
evindeki oğlunun dadısının ağzından:
O gece
Külkedisi uyuyana kadar ağladı. Hayatının bir daha asla o geceden sonra harika
olamayacağını düşünmüş. Ama bu doğru değil tabi. Aptal kız, başkanın oğlu yani
dadısı olduğum kişinin kendisini gece emellerine alet ettiğini zannediyor.
Çirkin sünepe kendini nimetten sayıyor işte. Bu kanıya nerden varmış haspam! Oğlum
bunu sarhoş diye alıp eve getirdi üstü başı dağılmış, ayakkabısının teki bile
yoktu. Sabah kendisine ayakkabı alsın diye çekmecenin üzerine biraz para
bırakmış. Buda bunu kötüye yormuş, taksi parası sanmış. Kendine geldiğinden tam
emin olmak için iki tokat attım bide kahve verdim eline. Gerçeği öğrenince de
onu taksiyle evine yolladım.
Mobesa kayıtlarından:
Ayakkabının diğer tekini balo binasının
merdivenlerinde buldular. Ertesi sabah başkan ve oğlu ev ev dolaşıp ayakkabının
sahibini aramak yerine kamera kayıtlarına bakarak kısa yoldan sahibini buldular.
“Bu ayakkabı dün gece karşılaştığım ve kötü emellerime alet ettiğim kıza aitmiş
demek ki demiş. Başkan bu rezaletin aile şerefi ile gelecek seçimlerini de
kaybettireceği için Külkedisiyle oğlunu hemen evlendirmek istedi. Çikolata ve
çiçeği alarak kız istemeye geldi. Üvey kardeşlerinin de belediye de işe
alınması şartıyla külkedisi izdivaç teklifini kabul etti. O gün söz kesildi,
haftaya nişan, bir ay sonrada düğün yapılması planlandı ve gece sonlandırıldı.
Nikâh şahidinin ağzından:
Sade bir nikâh
beklentisi vardı fakat toplum ve mahalle baskısı sonucu şaşalı bir düğün organize
edildi. Külkedisine Paris den gelinlik Hollanda’dan kına getirtildi. Damat her
zamanki çizgisinden ayrılmadı; bulunmaz Hint kumaşı ile özel terzisinden farklı
kombinler denedi. Üç gün planlanan düğün kırk gün sürdü. Dost düşman davet
edildi. Arada gelin damat balayına gidip geldi.
Tarihin tozlu sayfalarının
ağzından:
Yıllar külkedisinin
de yüzünde çizgiler, kırışıklıklar biriktirdi. 6 çocuk 28 torun ile kısa bir
ömür sürdü. Fakir ama gururlu bir hayat değildi ama yüreğinin götürdüğü yerlere
gitti. ‘Çok okuyan değil çok gezen bilir’ sözü ile detarihteki
yerini aldı. Mezarının yeri bilinmemekle birlikte Kütahya çevresinde olduğu
rivayetleri mevcuttur.