27 Temmuz 2017 Perşembe

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN:


Yıl 1990
İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce baba yeniden fedakâr birini bulamamış gitmiş saçını süpürge etmemiş kuaförden çıkmayan süslü, ojeli ve vejetaryen bir kadınla evlenmiş. Üvey anne,ilk evliliğinden olan dört kokuş kızıyla birlikte gelip Kasımpaşa’daki lüks dubleks eve yerleşmiş. Bu dört kokuş, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasındaki hatıra yüklü neyi varsa ayaklar altına almış sonrada tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak akıllarından geçmemiş, böcek gibi ezmek daha çok hoşlarına gidiyormuş çünkü. Üvey anne bütün ev işlerini para karşılığı bu zavallı kıza yaptırıyormuş. Ev işleri bittikten sonra da mesaiye bırakıyor üstelik mesai parasını da vermiyormuş. Kızın onlarla oturmasına da izin vermiyormuş, sebebini sorduğunda ise yüzüne tüküre tüküre  ‘güzelliğin kızlarımın moralini bozuyor’ dermiş’.. Kız da ne yapsın işleri bitince akşamlarımutfakta, balkonda kilerde, terasta semtin bıyığı yeni terlemiş delikanlısı Buğrahan ile kokuş kardeşlerinin dedikodusunu yapıyormuş. Sürekli tek başına şöminenin önünde fazla vakit geçirdiği ve birkaç kez de şömineden sıçrayan ateş yüzünden perde ve tülleri yaktığı için üvey kız kardeşleri ona “Tülkedisi” adını takmışlar.

Bir gün e büyük 2 kız kardeşeİstanbul büyükşehir belediyesinin düzenlediği bir balo için davetiye gelmiş. İkisi de heyecandan deliye dönmüşler. Herkes belediye başkanın oğlunu evlendirmek istediğini biliyormuş. ‘Bakarsın ikimizden birini seçer, belli mi olur?’ diye düşünmüşler. Kimi seçerse diğeri küsmeyecek eniştesine saygı gösterecektir. Bekâr kalana da eniştenin zengin arkadaşlarından biri ayarlanacak diye anlaşmışlar. İki kız kardeş de kendilerini mümkün olduğunca güzelleştirmek için hemen kolları sıvamışlar. Fakat maalesef bu biraz zormuş, çünkü Tül kedisi bu iki kokuşun tüm makyaj malzemelerini gizli gizli kullanıp Buğrahan ile buluşa buluşa bitirmiş. O sıralarda da makyaj malzemeleri kara borsadaymış. Bir rimel bulmak ucuz et bulmaktan zormuş! Uzun rimel kuyrukları olurmuş
Evdeki şişko kedi mırıldandı:
 Balo akşamı, kokuş üvey kardeşleri baloya gittikten sonra Tül kedisi mutfakta kendisine jambonlu bir sandviç yanına da taze portakal suyu hazırlayıp şöminenin karşısına oturdu ve fonda çalan klasik müzik eşliğinde mutluluğun resminin çizmeye başladı.
Üçüncü tekil şahsın ağzından :
“Lanet olsun! Neyin var, neden burada oturmuş tıkınıyorsun Tül kedisi?” diye sordu elinde Trabzon işlemeli bastonu ile beyaz bir sis bulutundan çıkıp gelen bir kadın sesi. “Ben de baloya gitmek istiyordum ama sonra döndüm kendime şunu dedim : Neden ben !,” “kes kes ,” dedi bir ses.
Üçüncü tekil şahısın yanındaki tekil şahsın ağzından :
Tülkedisi duyduğu sese doğru dönüp baktı, şaşkınlıktan donakaldı. Elinde bastonuyla yaşlı moruk bir kadın duruyor, haline de bakmadanartistlik yapıyordu.
“Ben senin peri ninenim,” dedi kadın. “Şimdi kes sesini kaybedecek zamanımız yok! Bana bir bal kabağı bir kazan biraz şeker bide sandalye getir hemen!” Tülkedisi önce bir ya sabır çekmiş, ters ters bakmış ne oluyor len demeye kalmadan kendini bir bal kabağı getirirken buldu. Peri nine kabağı kesip temizlemiş küçük dilimler haline getirmiş üzerine de şekeri döküp beklemeye koyuldu…Kimseyi inandıramadığı sihirli bastonu ile dokununca, bal kabağı birdenbire servis tabağında nefis bir kabak tatlısına dönüştü. “ Hadi bakalım tatlı yeme zamanı seni tembel dedi.’
Tül kedisi şaşkın bakışlarının hedefinde kabak tatlısı vardı. Tatlıyı mideye indirirken ağız dolusu isyana başladı;

İçindeki çocuğun ağzından:
Öncelikle sen kimsinNine ya... Burada ne işin var? Şurada bir keyif yaptırmadın be kadın. Buraya gelip bana sihirli güçlerinle hava mı atmak istiyorsun, ne senin derdin bibana söyle !..bide burayakabak tatlısı yapmaya mı geldin ?.. Senin işin bu kabaklardan fayton yapmak değil mi? 500 yıllık masalı ne hale getirdin? Üstelik sen evleri karıştırdın! Ben o aradığın üvey evlat değilim. Yaşlılıktan gözlerinde kör olmuş. Gözünü açta bir etrafına bak lanet olası dubleks bir evde yaşıyorum. Buraya gelip  beni baloya mı hazırlayacaktın yoksa Jseni moruk seni ah !!! Üstelik ben sözlüyüm. Bugrahan ile aramızda söz kestik tatlı yedik. Bence sen beni bırak git o aradığın sümüklü kızı bulda baloya gidip başkanın sünepe oğlunun aklını başından alsın, ilerde bebelere anlatacak düzgün romantik bir hikâye çıksın.
Kutsal ninenin gelmesini bekleyen meraklı yan komşunun ağzından:
Nihayet kutsal nine aradığı gerçek Külkedisinin yanına geldi sonunda. Akşama kadar gördüğü zulme narin bedeni dayanamayan, kırık dökük yayları batan yatağında horulhorul uyurken buldu onu. Değneğiyle sihirli bir dokunuş ile kafasını yardı ve uyandırdı. Nine değneğiyle bir kere daha vurdu oluk oluk akan kan durdu ve Külkedisinin yırtık, pırtık giysileri geniş dekoltesi ile nefesleri kesecekharika bir elbiseye dönüştü. Ayaklarında 39 numara bir çift camdan ayakkabı da pırıl pırılparlıyordu. Kotu yola düşmesin diye de kendisine nostaljikbirkaç öğüt sıraladı
 “Bir şey daha var yalnız,” dedi kutsal nine. “Gece yarısına kadar eve dönmelisin. Yoksa babana bir dosttan ihbar telefonu gelecek. Hem üstelik Saat on ikide elbisen tekrar eski paçavra giysilerine, kapıdaki şahin balkabağına, kapıdaki yakışıklı kavalyende işportacıya dönüşecek. Başkanın oğlunun bunu görmesini istemezsin herhalde? Şimdi git, dilediğince zıvanadan çık.”
Balodaki kominin ağzından:
O gece Külkedisi balonun yıldızıydı. Flaşlar hiç kesilmedi, bu ne cüret! Bu ne cesaret! Nidaları eşliğinde dedikodu malzemesi oldu. Baloya katılan birbirinden kokuş hanımlar (özellikle de dört üvey kız kardeşi) onun elbisesindeki renk uyumunu kesimindeki geometrik ve fiziksel kompozisyonu çok beğendiler ve terzisinin adını öğrenmek için adeta yalvardılar. Beyefendilerin hepsi onunla pistin tozunu attırmak istercesinebirbirleriyle yarıştılar. Kardeşi kardeşe düşman etti. Başkanın oğlu ise onu görür görmez kötü emellerine alet etmek için âşık olmuş! Numarası yapmaya başladı. Ah ah adını bilmediğim başkanın oğlu… Ve o andan sonra hiç kimse bu kızla dans etme cesareti gösteremedi.


Gece vardiyasında çalışan şef garsonun ağzından:
Saatler saatleri, dakikalar dakikaları kovalamış ve ben mesaiye kalmıştım Külkediside saat tam on ikiyi vuracağı sırada evde olması gerektiğini hatırlamıştı galiba ama gazozuna çoktan ilaç atıldığı haberi ulaşmıştı bana ve hafiften kendinden geçmişlik vardı üzerinde. Bunlar yaşanırken bende balodan kalkanların masasından bahşişleri topluyordum. O sırada

“Gitme!” diye seslendi başkanın oğlu arkasından, ama Külkedisi bir an bile durmadan koşup oradan uzaklaştı. Ayakta duracak hali kalmamıştı zaten masadaki bardakları kıra kıra gidiyordu. Tabi ben kızdım. Dedim ne oluyor. Bu kadar da olmamalı. Seni şımarık kız seni dedim.Haddini bildirmenin seni kendine getirmenin yolunu ben biliyorum dedim ve peşinden gittim. Sokağa çıktığımda bide ne göreyim ?...kimseyi göremedim. O an aklıma başkanın serseri oğlu geldi, eve bırakayım bahanesiyle aldı götürdü bu kızı dedim.
Başkanın evindeki oğlunun dadısının ağzından:
O gece Külkedisi uyuyana kadar ağladı. Hayatının bir daha asla o geceden sonra harika olamayacağını düşünmüş. Ama bu doğru değil tabi. Aptal kız, başkanın oğlu yani dadısı olduğum kişinin kendisini gece emellerine alet ettiğini zannediyor. Çirkin sünepe kendini nimetten sayıyor işte. Bu kanıya nerden varmış haspam! Oğlum bunu sarhoş diye alıp eve getirdi üstü başı dağılmış, ayakkabısının teki bile yoktu. Sabah kendisine ayakkabı alsın diye çekmecenin üzerine biraz para bırakmış. Buda bunu kötüye yormuş, taksi parası sanmış. Kendine geldiğinden tam emin olmak için iki tokat attım bide kahve verdim eline. Gerçeği öğrenince de onu taksiyle evine yolladım.
Mobesa kayıtlarından:
 Ayakkabının diğer tekini balo binasının merdivenlerinde buldular. Ertesi sabah başkan ve oğlu ev ev dolaşıp ayakkabının sahibini aramak yerine kamera kayıtlarına bakarak kısa yoldan sahibini buldular. “Bu ayakkabı dün gece karşılaştığım ve kötü emellerime alet ettiğim kıza aitmiş demek ki demiş. Başkan bu rezaletin aile şerefi ile gelecek seçimlerini de kaybettireceği için Külkedisiyle oğlunu hemen evlendirmek istedi. Çikolata ve çiçeği alarak kız istemeye geldi. Üvey kardeşlerinin de belediye de işe alınması şartıyla külkedisi izdivaç teklifini kabul etti. O gün söz kesildi, haftaya nişan, bir ay sonrada düğün yapılması planlandı ve gece sonlandırıldı.
Nikâh şahidinin ağzından:


Sade bir nikâh beklentisi vardı fakat toplum ve mahalle baskısı sonucu şaşalı bir düğün organize edildi. Külkedisine Paris den gelinlik Hollanda’dan kına getirtildi. Damat her zamanki çizgisinden ayrılmadı; bulunmaz Hint kumaşı ile özel terzisinden farklı kombinler denedi. Üç gün planlanan düğün kırk gün sürdü. Dost düşman davet edildi. Arada gelin damat balayına gidip geldi.
Tarihin tozlu sayfalarının ağzından:

Yıllar külkedisinin de yüzünde çizgiler, kırışıklıklar biriktirdi. 6 çocuk 28 torun ile kısa bir ömür sürdü. Fakir ama gururlu bir hayat değildi ama yüreğinin götürdüğü yerlere gitti. ‘Çok okuyan değil çok gezen bilir’ sözü ile detarihteki yerini aldı. Mezarının yeri bilinmemekle birlikte Kütahya çevresinde olduğu rivayetleri mevcuttur.


-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...