Ben Ayhan...
Uzun
zaman, geceleri erkenden yattım. Bazen, daha mumu söndürür söndürmez, gözlerim
o kadar çabuk kapanıverdi ki, uykuya dalıyorum' diye düşünmeye
zaman bulamazdım.
On beş yaşında hayatın
bir türlü anlamadığım yönlerinin
art arda karşıma çıkmasıyla artık gerçeği öğrenmiştim Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat okuyarak dinleyerek değil…
Umutsuz hayat
bakışı duyduğum günlerde hayat beni bir oraya bir buraya
sallarken, ortaokulu da bitirmiştim. Gökyüzünün
mavi olduğu zamanlar, yazın o civelek zamanları gelip çatmıştı... Boş gezmek olmuyordu, evde garip bir anam iki de kız
kardeş… Okul harçlığı, pazar parası,ekmek parası
bekliyordu... Hayat bizi dişlileri arasına
erken almıştı. Bu dört kişilik geminin kürekleri benim elimdeydi yıllardır...
Yazları bizde bilirdik sahilde şortla vücut
göstermeyi ama hayat asla geç kalmayı affetmiyordu…
Bir marketin temizlik İşleri bölümünde iş bulmuştum, parası da iyiydi hani… Bu sene bacılarım yeni
okul kıyafetleri giyebileceklerdi... Günler geçiyordu hani, işten eve evden işe gider olmuştum, arada arkadaşlarla kaçamak yapıp kahvede birer çay içerdik...
Durgun gökyüzü altında mezarların etrafında şöyle
bir gezindim. Fundalarla çançiçekleri aracında uçuşan
pervanelere baktım. Çimenler arasında soluk alan usul rüzgârı dinledim, “insan
nasıl olur da bu güzel yerde uyuyanların uykularında rahat bulmadıklarını düşünür?”
diye şaşırdım.
Bir ikindi vaktiydi, molamı bitirmiş işimin başına dönerken o gözlerle tanışmak nasip olmuştu... Beni benden almıştı o bakışları insana fakirliği unutturuyordu... Aranan kan gibiydi, damarlarımdan akan kan fakir değil artık sevda yüklüydü... Artık o günden sonra o
gözlerle o bakışları arar olmuştum... Sonradan öğrendim ki bizim patronun kızıymış... Bizdeki kader işte, yine zengin kız fakir oğlan... Yıkılsın artık şu klişe... Sık sık
markete uğrar olmuştu, tabi ki benim için değildi. Eski personellerden ismini öğrendim bakışları gibi adi da güzeldi Firdevs...
Markete her geldiğinde göz göze gelmek için uğraşıyordum, elim
eline değmiyordu bari bakışlarımız buluşsaydı... Bu yaşlarda insan bir farklı sevdalanıyor, hayatı
umursamıyorsunuz ya geriye saf masum Sevişler aşklar, sevdalar
kalıyor...
Öyle sevmişim kaptırmışım ki kendimi korkusuzca seviyordum, tek
taraflıydı, ben çok iyi platonik severdim, ağız dolusu severdim o yüzden hiç sesim çıkmazdı...
Bir kıza gidip beni sever misin? Diyemezdim... Seni seviyorum demek gerekebilir,
ama en güzeli seni sevebilir miyim demekti...
Bakkala gidişim o iki ekmeği tutuşum bile değişmişti, sevdalar sensiz ve sessiz yaşanıyordu ama dışarıdan fark edilmiyordu...
Yahu kalbim, sen salak mısın? İşin gücün yok mu senin! Niye sevmesinin ihtimali
olmayan birine âşık oluyorsun...
Başımda esen kavak yelleri beni sarhoş ede dursun, yaz tatili bitmiş lise hayatıma adım atmaya hazırlanıyordum...
Kayıt işlemleri başlıyor, ergen halimin vesikalığını çektirdiğim günlerde hayatın aba altından kazık gösterdiği günlerin başladığını atların
kulağına fısıldıyordu...Kendimi lisenin o üzeri itiraf edememiş âşıkların çizdiği boş kalp
resimlerinin olduğu sıralarda
buldum.
Ben Ayhan,
Kaderin sizi gıdıklamaya başladığı yaşlardaydım... Günler hızla akıp geçiyordu, lise
ortamına alışmaya ve sevmeye başlamıştım. Yeni
arkadaşlar edinmiştim... Cengiz ve Ali ile o yıllarda tanışmıştım, Ali yakışıklı karizmaydı, Cengiz ise sıradandan ergen
liseliydi, yakışıklı olamamıştı ama onun da bir alıcısı çıkacaktı fakat
lise hayatı boyunca çıkmamıştı... Cengiz
kimden hoşlansa aldığı cevap hep aynıydı, Ali öyle miydi? Hayır, tabi
ki kızların peşinden koştuğu, her gün başka bir kızın aşkını itiraf ettiği biriydi... Benim gönlüm hala Firdevs diyordu,
ama artık onu göremez olmuştum elimde
sadece hatıralar kalmıştı...günler onsuzda bir şekilde geçip gidiyordu,kader bize haber gönderecek elbette...
Ufuktaki
gemilerde, her adamın arzuları vardır. Bazıları için umutlar dalgalarla yanaşır. Diğerleri
için ise, rüyalar sonsuza kadar ufukta yol alır, gözden hiç kaybolmadan seyredilir...
Ve onları gözleyenler hiç sıkılıp gözlerini başka tarafa çevirinceye, zaman onları alaylı
bir şekilde
silinceye kadar, asla kıyıya yanaşmazlar. İnsan hayatı budur işte..."
Okul yolu dardı, yanında nane bahçeleri
sıra sıra dükkânlar, çocukların oynadığı parklar yoktu ama sokak araları vardı.
O
zamanlar ki hayatımızı oluşturan,
belirli bir görüntünün hatırası, belirli
bir ânın özleminden ibarettir ve evler, yollar, caddeler de, heyhat, seneler
gibi uçup giderler.