11 Ekim 2014 Cumartesi

# Ayhan ve Ben #




    Ben Ayhan...

Uzun zaman, geceleri erkenden yattım. Bazen, daha mumu söndürür söndürmez, gözlerim o kadar çabuk kapanıverdi ki, uykuya dalıyorum' diye düşünmeye zaman bulamazdım.
On beş yaşında hayatın bir türlü anlamadığım yönlerinin art arda karşıma çıkmasıyla artık gerçeği öğrenmiştim Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat okuyarak dinleyerek değil…



   Umutsuz hayat bakışı duyduğum günlerde hayat beni bir oraya bir buraya sallarken, ortaokulu da bitirmiştim. Gökyüzünün mavi olduğu zamanlar, yazın o civelek zamanları gelip çatmıştı... Boş gezmek olmuyordu, evde garip bir anam iki de kız kardeş… Okul harçlığı, pazar parası,ekmek  parası bekliyordu... Hayat bizi dişlileri arasına erken almıştı. Bu dört kişilik geminin kürekleri benim elimdeydi yıllardır... Yazları bizde bilirdik sahilde şortla vücut göstermeyi ama hayat asla geç kalmayı affetmiyordu…

  Bir marketin temizlik İşleri bölümünde iş bulmuştum, parası da iyiydi hani… Bu sene bacılarım yeni okul kıyafetleri giyebileceklerdi... Günler geçiyordu hani, işten eve evden işe gider olmuştum, arada arkadaşlarla kaçamak yapıp kahvede birer çay içerdik...


   Durgun gökyüzü altında mezarların etrafında şöyle bir gezindim. Fundalarla çançiçekleri aracında uçuşan pervanelere baktım. Çimenler arasında soluk alan usul rüzgârı dinledim, “insan nasıl olur da bu güzel yerde uyuyanların uykularında rahat bulmadıklarını düşünür?” diye şaşırdım.


   Bir ikindi vaktiydi, molamı bitirmiş işimin başına dönerken o gözlerle tanışmak nasip olmuştu... Beni benden almıştı o bakışları insana fakirliği unutturuyordu... Aranan kan gibiydi, damarlarımdan akan kan fakir değil artık sevda yüklüydü... Artık o günden sonra o gözlerle o bakışları arar olmuştum... Sonradan öğrendim ki bizim patronun kızıymış... Bizdeki kader işte, yine zengin kız fakir oğlan... Yıkılsın artık şu klişe... Sık sık markete uğrar olmuştu, tabi ki benim için değildi. Eski personellerden ismini öğrendim bakışları gibi adi da güzeldi Firdevs...

  Markete her geldiğinde göz göze gelmek için uğraşıyordum, elim eline değmiyordu bari bakışlarımız buluşsaydı... Bu yaşlarda insan bir farklı sevdalanıyor, hayatı umursamıyorsunuz ya geriye saf masum Sevişler aşklar, sevdalar kalıyor... 

  Öyle sevmişim kaptırmışım ki kendimi korkusuzca seviyordum, tek taraflıydı, ben çok iyi platonik severdim, ağız dolusu severdim o yüzden hiç sesim çıkmazdı... Bir kıza gidip beni sever misin? Diyemezdim... Seni seviyorum demek gerekebilir, ama en güzeli seni sevebilir miyim demekti...

    Bakkala gidişim o iki ekmeği tutuşum bile değişmişti, sevdalar sensiz ve sessiz yaşanıyordu ama dışarıdan fark edilmiyordu...
  Yahu kalbim, sen salak mısın? İşin gücün yok mu senin! Niye sevmesinin ihtimali olmayan birine âşık oluyorsun...
      Başımda esen kavak yelleri beni sarhoş ede dursun, yaz tatili bitmiş lise hayatıma adım atmaya hazırlanıyordum... Kayıt işlemleri başlıyor, ergen halimin vesikalığını çektirdiğim günlerde hayatın aba altından kazık gösterdiği günlerin başladığını atların kulağına fısıldıyordu...Kendimi lisenin o üzeri itiraf edememiş âşıkların çizdiği boş kalp resimlerinin olduğu sıralarda buldum.
 
    Ben Ayhan,

   Kaderin sizi gıdıklamaya başladığı yaşlardaydım... Günler hızla akıp geçiyordu, lise ortamına alışmaya ve sevmeye başlamıştım. Yeni arkadaşlar edinmiştim... Cengiz ve Ali ile o yıllarda tanışştım, Ali yakışıklı karizmaydı, Cengiz ise sıradandan ergen liseliydi, yakışıklı olamamıştı ama onun da bir alıcısı çıkacaktı  fakat lise hayatı boyunca çıkmamıştı... Cengiz kimden hoşlansa aldığı cevap hep aynıydı, Ali öyle miydi? Hayır, tabi ki kızların peşinden koştuğu, her gün başka bir kızın aşkını itiraf ettiği biriydi... Benim gönlüm hala Firdevs diyordu, ama artık onu göremez olmuştum elimde sadece hatıralar kalmıştı...günler onsuzda bir şekilde geçip gidiyordu,kader bize haber gönderecek elbette...

    Ufuktaki gemilerde, her adamın arzuları vardır. Bazıları için umutlar dalgalarla yanaşır. Diğerleri için ise, rüyalar sonsuza kadar ufukta yol alır, gözden hiç kaybolmadan seyredilir... Ve onları gözleyenler hiç sıkılıp gözlerini başka tarafa çevirinceye, zaman onları alaylı bir şekilde silinceye kadar, asla kıyıya yanaşmazlar. İnsan hayatı budur işte..."

    Okul yolu dardı, yanında nane bahçeleri sıra sıra dükkânlar, çocukların oynadığı parklar yoktu ama sokak araları vardı.
O zamanlar ki hayatımızı oluşturan, belirli bir görüntünün hatırası, belirli bir ânın özleminden ibarettir ve evler, yollar, caddeler de, heyhat, seneler gibi uçup giderler.




6 Ekim 2014 Pazartesi

#Devrim GÜNLÜĞÜ#





28 MAYIS----Şiddetli çatışmalar tüm yurda yayıldı..halk yılmadı yıkılmadı..aç karnına devrimi savundu

     Uykusuz geçen bir gecenin ardından  devrim kokan bir günün sabahında demli bir çay ve yanında devrim kurabiyeleri...soğuk devrim yılları görmüş bedenim artık kolay kendine gelemiyordu, verilen onca mücadeleye çekilen onca çileye karşın...
       İsyankar ruhum, kurulu düzenlerin hep bir adım karşısında olmuştur...

 5 HAZİRAN-----Çevik güçler şiddetin dozunu artırdı...devrim kan kaybediyor...


     Tüm kurulu sistemlere karşı yapım,ele avuca sığmayan bakış açım, az da olsa saçım...Dolu dizgin hayatim, biri devrim ve birde  Nermin
     Devrimci yoldaşlarla yaptığımız istişarelerde tüm siyasi ideolojilere uzak ve eşit uzaklıkta ilkesini benimsemiş.... Tüm yoksul mahalleler bizimdir desturu ile mücadelemize başladık....Ne diyoruz hep herkes kendi vicdaninin önünü süpürse, ülkeler böyle mi olurdu ?


8 HAZİRAN----- Dayanışma ve yardımlaşma devrim ruhunu canlandırdı.

   Devrimin ayak kokusu duyulduğunda herkes yürürlükte olan egemen gücün kendilerini koruyamayacağını anlayacak...Yozlaşmanın moda olduğu küreselleşen dünya da dün gece nermini düşündüm, Emekçi babası devrim yoksunu bir isci emeklisiydi...nermine olan derin muhabbetimi biliyordu usulüyle istedik vermedi,bizim düşünce fikir sistemimize hep bir anarşist gözlüğüyle bakıyordu. Sevdamıza çelme taktı, düşürdü, beton döktü, üzerine de duvar ördü...

15 HAZİRAN-------. Devrim mutfakları basılmaya başlandı.


    Devrimin rengi sık sık mor olmuştur...her şey bir yana tarih kimini yüzüyle, kimilerini de yüzsüzlüğüyle yaşayacaktır....
       Yazıklar olsun kurtarıcı bekleyenlere...adaletsizliği engellemeye gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir...Fakat masanıza hesabi getiren garsona bahşiş vermediğiniz bir zaman asla olmamalı. ?..
   Devrimin rahmetli lideri hep  ne derdi '' teorileri pratiğe çeviremediğimiz sürece hepimiz lümperlesecegiz "....Yoldaşlar arasında bazı zamanlar  lümperleşenleri görmüyor değilim....Görünen gerçek olsaydı bilimlere gerek kalmazdı...

17 HAZİRAN----- Devrimin asil yoldaşları derdest edildi,özgür ruhları dört duvar arasında bırakıldı...

   Ağalar devrimin ateşini kalplerde hissetmeyenlerle devrim konuşulmaz üzerine de demli çay içilmez...10 papel verip devrimi destekleyenler yok, ama 100 papel verip fahişe soyan çok.....
   Atalarımız ne dermiş"Devrim nasip olmayacak adamı deve üstünde yılan öpermiş...Bizler devrimi gevezelik olsun diye yapmıyoruz, bir arap atasözü de derki " gevşek tükürüğün sakala zararı vardır... Gece şarap gündüz kumar bu haliyle devrim umar. Bu kafayla devrimcilik oynayanlar "Kel kızın ablasının saçı ile övünmesi gibidir"

20 HAZİRAN------ Devrim düşünceleri yüce adaletin karşısında !


 Ey yoldaşlar sosyalizm bir Ütopya değildir, umutsuzluk bir ütopyadır...alttan aldık yeteri kadar bundan sonra herkes ederi kadar...Devrim geldiğinde herkes hizaya geçecektir,  şeytana ruhunu satanlara devrim yumruğu ile aman tanrım dedirteceğiz...Belki bizler bunu göremeyeceğiz,fakat bunu başaracak genç devrim ruhuna sahip yoldaşlar bizim izimizden gelecektirler ve gerçek adaleti sağlayacaklardır...


 30 HAZİRAN---- Devrimci kardeşlerimle birlikte devrimci ruhumuzu teslim vakti..



   Önce siz ateş edin mösyö burjuvazi ! Bizi anlamayan sistemler, hukuk devleti diye helvadan bir put yapmışlar acıkınca da yiyorlar... Yoldaşlar " Don ıslanmayınca balık tutulmaz" derdimiz donla değil ama çıkarın artık şu donları, aklınızdan geçen devrim olsun...dertler benim çile benim, mutluluk sizin, devrim bizim olsun....



“Aileme ve arkadaşlarıma, onları sevdiğimi söyleyin, valiyede bir oy kaybettiğini söyleyin. Lütfen acele edin, buradan defolup gitmek için sabırsızlanıyorum.”


-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...