23 Ekim 2012 Salı

MÜJGAN İLE RIZA -2-



O GÜN- AKŞAM- KAHVEHANE


      Rıza ve arkadaşlarını mahallenin çok eskiden kalan Yadigâr ustanın kahvehanesinde toplanmıştı. 6–7 masanın olduğunun kahve de pencere kenarında mahallenin muhtarı Ali kemal amca elinde gazete önünde demli çay ile gündemin tozunu alıyordu… Yadigâr usta ocağın başında etrafı kontrol ediyordu ama aklı evde kalmıştı sabah hanım yine canını sıkmıştı, geçim sıkıntısı evdeki huzurunu kaçırmıştı, son zamanlarda işler durgundu fazla çay satamıyordu… Acaba çayı mı kötüydü, hayır! Kötü de değil di resmen tavşankanıydı… Peki, neydi bu durgunluğun sebebi onu bizde bilemiyorduk… Yadigâr ustanın tek umudu rızaydı artık o sürekli arkadaşlarıyla kahvehaneye gelecek ve işler açılacak çay kahve satacak para kazanacak ve oda hanımının istediği o kürkü alacaktı evet bunu yapacaktı… Kurduğu bu hayalden Rızanın billur gibi olmayan gür sesi ile uyandı, yüzünde kısa bir tebessüm oluştu ve baba yadigârı radyonun sesini biraz açtı… 2010’lu yılların aykırı popçusu hiperstarı Ajdarın nane nane Şarkısı çalıyordu…


   Yadigâr usta, Rızanın istediği 4 çay 1 limonata 1 Türk kahvesini acil tarafından masaya getirmişti… Siparişlerin geldiği sırada rıza bir anda sustu, yadigâr usta tecrübeli bir insandı ortada bir iş döndüğünü anlamıştı ama çaktırmıyordu, kendisi de eski bir beyzbol seveni olarak duruma sesini çıkarmadı, orta da Rıza varsa pis işler her zaman vardır… Karısının kürkü için bunlara katlanıyordu, yoksa günahı kadar sevmezdi Rızayı…
  Rıza büyük baş serserileri toplamıştı, artık baba parası yemek istemiyordu, en iyi bildiği işi yapacaktı artık… Karşısındaki 5 büyük baş serserinin gözlerine tek tek bakarak onlara korku saldı ve söze başladı:
—    Bundan böyle bu mahallenin ve diğer mahallelerin lideri benim, sizin devriniz artık kapandı ya bana itaat edersiniz ya da İstanbul’u terk edersiniz. Bana itaat ettiğiniz takdirde sizin olan tüm mekânların güvenliği bana ait olacak ve siz korumam altında olacaksınız ve bunun bedeli olarak da tüm cironuzdan % 25 alacağım… Ya benim için çalışırsınız ya da zorla çökerim mekânlarınıza karar sizin
Aralarından sadece biri bu teklifi kabul etmemişti, diğerleri rızaya biat ederek emrine girmişlerdi… Kabul etmeyen kişi bu âlemin eskilerinden olan topal Hüsamettin’in oğlu Yapma Cemil di… Rıza cemilin cezasının sonra kesileceğini söyleyerek gitmesine izin vermişti. Kalanlarla ayrıntıları konuşarak onları da yolladı… Çok yakın dostu Sarı Selime aklındaki çılgın düşünceden bahsediyordu…
—    Yakında göreceksin selim tüm İstanbul bana itaat edecek…
 
SAHİLE İNERKEN AKŞAM


   Rıza yoğun çalışma temposundan yorulup sahile inme fikrini aklına sevdirmişti, soğuk ve ıslak kaldırım taşlarından ağır ağır ilerliyordu. Rıza baş başa kalınca aklına serserilik gelmiyordu sakin uysal efendi biri olup çıkıyordu biranda… Ceketinin önünü ilikleyip ellerini ovuşturarak ısıtmaya çalışıyordu… Sahile inmişti deniz kokusunu içine iyice çekerek huzuru bulmuştu sanki daha biraz önce millete racon kesen sanki o değil gibiydi… Biraz denizi seyrederek yürüdü deniz havası onu acıktırmıştı az ilerdeki midyecinin yanına adımladı ve 10 tane midyeyi mideye yuvarladı bunun üzerine çay iyi gider düşüncesi ağır basınca da az gerideki çay bahçesine döndü… Boş bir masaya oturarak demli bir çay istedi bir yandan çay içiyor bir yandan da uzak denizlere bakıyordu, bir anda efkâr çöker üstüne ve şarkı mırıldanmaya başlar umarsızca… Sonra kendine gelir an Ne oluyor lan! Bana dercesine toparlanır etrafı seyretmeye başlar insanlara bakar döner kendine sonra tekrar onlara bakmak istemez, bir sigara yakar ve derin bir nefes alır ve dumanıyla şekil yapmaya başlar. Salakca hareketlerinde yaptıktan sonra bir çay daha söyler ve adam gibi oturmaya başlar… O sırada birkaç masa öteye güzeller güzeli Müjgan gelir ve oturur gözleri ağlamaklıydı hüzün bulutlarının tepesinde gezdiği belli oluyordu, kendisini bu soğuk havada içine ısıtacak bir sıcak çikolata alarak şımartıyordu. Bir yudum aldıktan sonra ağlamaya başlar, ağlama sesi rızanın dikkatini çekmişti kafasını ağlama sesinin olduğu yöne yani saat 3 yönüne doğru çevirdiğinde şimdilik adını bilmediği güzelliği Müjganı görür ve baka kalır bir süre… Artık bakmaktan boynunun ağrıdığını hissedince yardım amaçlı ve tanışma bahanesiyle yanına doğru ilerler müsaade bile almadan masaya oturur ve konuşmaya başlar:
—    Pardon sigaranız var mıydı, benimki bitmişti bu havada içip dumanıyla şekil yapmak güzel oluyor da…
—    Hayır, ben kullanmıyorum sigara, cildi yaşlandırıyormuş öyle söylüyorlar… Geçen günde gazete de okumuştu bizim kurstaki Nermin abla
—    Hııııı! Bu arada niçin ağladığınızı sormak için bahane bulamadım bence sormadan siz söyleyin?
—    Aslında ağlamıyorum gözüme toz kaçtı.
—    Yok, artık yalanında bu kadarı! Dedi rıza
—    Pardon da beyefendi niçin böyle konuşuyorsunuz benle teessüf ederim size, lütfen masamdan kalkar mısınız?
—    Hey hey hey tamam küçük hanım anlaşabiliriz. Size bir çay ısmarlayayım barışalım ne dersiniz bu arada ben Rıza
—    Peki, olur bende Müjgan, benim çayım açık olsun demli çay dişleri sarartıyormuş geçen gün annem söylemişti de…
—    Müjgan demek, bizim kiracının kızı Müjgan o sen misin?
—    Evet, sende o rıza mısın ev sahibinin serseri oğlu… Babam sizinle görüşmemi istemiyor, kusura bakmayın benim gitmem gerekecek bu durumda…’’ Dedi ve masada rızayı bırakıp çekip gitti.
     Rızaya yapılan bu yanlış, aslında tüm serseri gençlere yapılmış bir yanlıştı… Rıza buna çok kızmıştı, kendisinden yaratıkmış gibi kaçınılması hiç hoşuna gitmemişti. Hırsını soğuk çay getiren garsondan almaya çalıştı fakat garson onu kesmedi… Sahilde biraz yürüdükten sonra soğuk havada bir bankın üzerine uzanarak uyumaya çalıştı…

GECE BANKIN ORALAR


  Soğuk ve bir o kadar da yalnız devam eden bir gece yarısı, eski bir bank ve o bankta yatan rıza ve etrafını sarmış olan birkaç sokak serserisi… Artishane tavırlarla rızayı soymaya gelen bu serseriler daha sonra bu talihsiz gece hiç olmasaydı diyeceklerdi, mevzu yu anlayan Rıza kalan hırsını da bunlardan almak istercesine aralarına daldı, Allah yarattı demeden tokatlamaya başladı serserileri… Aralarından çıktığında hala ayaktaydı ve arkasına bakmadan yürüdü... Eve geldiğinde gecenin ilerleyen saatleri olmuştu uzaklardan sabah ezanı okunmaya başlamıştı, babası uyanmıştı ona görünmeden hemen odasına çekildi ve kendini yatağa bıraktı ve uykuya daldı…
   

RIZANIN RÜYASI

Rıza güneşli ılık bir pazar sabahı evden bakkala doğru giderken arkasından Müjgan seslenir:
—    Rıza seninle konuşmak istediğim çok önemli bir konu var, vaktin var mı?
—    Hayır, yok sen git babandan izin belgesi al önce
—    Lütfen rıza çok önemli 5 dakika ayır nolurrrrrrrr
—    Üfff, tamam kısa kes
—    Rıza… Ben… Şey… Bilirsin işte… Ben…
—    Eee
—    Ben seni cok seviyorum,
—    !!!!!!!
—     Bir şey söylemeyecek misin rıza?
—    Ne dim… A mı dim? B mi dim?
—    Dalga mı geçiyorsun duygularımla rıza?
—    Duygu mu? O kim ya
—    Allah belanı versin rıza defol git
—    Bela okuma kız yürü git!

Rıza birden uyanır ne oluyor lan! Diyerek… Hemen kalkar üzerini giyinir ve evden çıkar... Yolda yürürken hala rüyanın etkisindedir Müjgan hep aklındadır sürekli arkasına bakar rüyadaki gibi gelip konuşacak mı diye… Onu unutmak için adamlarını toplar ve biat etmeyen yapma cemilin mekânını basmaya giderler…
  
YAPMA CEMİLİN MEKÂNI- İÇ - 12:30

    Yapma cemilin mekânında bugünlerde farklı bir telaş vardı rızanın emrine girmemenin getirdiği korku ile etraftaki korumaların sayısında ciddi bir artış göze çarpıyordu. Cemil ve kardeşlerinin yıllardan beri süre gelen serserilik geçmişleri ilk olarak babalarının bunları okula geç yazdırması sonucu okul müdiresinin ceza olarak bunları sürekli aşağılaması dövmesi sonucu psikolojik travmatik psikososyal septomların aşırı uyarılması sonucu beyindeki şiddete eğilim mekanizmasının çalışmasına sebebiyet verdiğinden mütevellit şiddet bağımlısı birer birey olarak topluma girmişlerdir…
  Yıllardır çevre il ilçe mahalle sokak demeden serserilik alanlarını yaymaktan geri durmadılar, 5 kardeşi arasında en büyüğü olan cemil küçükken aşırı yaramaz bir çocuk olduğu için babası sürekli kendisine yapma cemil dediğinden dolayı lakabı o günden beri yapma cemil olarak kalmıştı…
 

YAPMA CEMİLİN MEKÂNI- DIŞ- 12:35

    Soğuk bir hava,  yağmur yağıp yağmamakta tereddüt ediyordu sanki… Mekânın önünde 4 koruma çatıda 2 keskin nişancı, tüm noktaları gören güvenlik kameraları, ısı ve ses algılayıcı detektörler, aşırı gürültü ve silah sesinde otomatikman kilitlenen kapılar… Tüm bu güvenlik duvarını aşması mümkün değildi rızanın, elini kolunu sallayarak içeri girmeliydi işini bitirip çıkmalıydı. Bunun için çok güzel bir plan vardı… Çetesi içinde bulunan amcaoğlu polis cemalin sağlamış olduğu 3 polis aracıyla mekânın önüne geldiler kapılar açıldı ve içlerinden rıza ve adamları polis kıyafetleriyle çıktılar kimse bir şey fark etmemişti hala… Girişten başlayarak cemilin bütün adamlarının silahlarını toplatıp ellerini bağlattırdı… Plan tıkır tıkır işliyordu kimse bir şey yapamıyordu, cemilin ofisine kadar geldiler Rızanın içeri girdiğini gören cemil küçük dilini yuttu şoke olmuştu… Rıza alay içerikli konuşmaya başlar:

—    Görüşmeyeli nasılsın cemil efendi…
—   
—    İyisin iyisin maşallahın var, dün seninle hesabımız yarım kalmıştı sanırım...
—    Hesap mı yapma abi
—    Ne o lan abi mi olduk bugün, dün horozlanıyordun bana…
—    Yok, abi öyle bir şey sana yanlış yapar mıyım? Senin emrindeyim ben, köpeğinim
—    Kes ulan köpek… Benim için çalışmayan adam, adam değildir zaten
—    Dün hata yaptım abi affet, affetmek büyüklüktür abi affet…
—    Kes lan karı gibi yalvarmayı. Senin canını tek bir şartla bağışlarım…
—    Kabul abi ne dersen o olacak
—    Tüm mekânlarını bana devredeceksin, sadece ceketini ve borçlarını alıp bu ülkeyi terk edeceksin seni buralarda görürsem, sana etek giydiririm tüm evlere temizliğe yollarım… Anladın mı lan kopek…
—    Tamam, abi sen ne diyorsan o…

İÇ DÜNYAYA DÖNÜŞ

Rıza kendisine gelmişti dün geceki müjgan vakasından bir nebze kurtulmuştu, siyah bulutların semayı kapladığı bu vakitte kendi içine kapanmayı seçen rıza adamlarından ayrılıp sahile doğru yürümeye başladı, her adım attığında elinde olmadan müjganı hatırlıyordu kendini zorluyordu düşünmemek için fakat engel olamıyordu… İlk bakışmaları hep aklına geliyor istemsizce yüzünde bir tebessüm oluşuverdi ve dudaklarından MÜJGAN ismi döküldü bir anda...









20 Ekim 2012 Cumartesi

MÜJGAN İLE RIZA -1


                                                               1.BÖLÜM




             


 İstanbul - –Sonbahar- Üsküdar

İstanbul’un deniz manzaralı kenar mahallerinden biri, etrafı eski yapı ile döşenmiş tarih kokan evleri, koşup eğlenen düşüp kalkan çocukların sevinç çığlıklarıyla kaplı sokaklar… Sokak aralarındaki bakkallar ve o bakkalların önlerinde toplanan mahallenin ileri gelenlerinin muhabbet dolu konuşmalarıyla geçen günler… Kadınların kapı önlerinde oturup evin reisinin beklendiği vakitlerin muhabbetle süslendiği günler… İhtiyar dedelerin ikindi vaktinde dükkân önlerinde toplaşıp bir demlik miktarınca eskilerin yâd edildiği vakitler… Mahallenin genç delikanlılarının sokağın girişinde nöbet tutarak bir bakıma sokağın asayişinden sorumlu olunduğu günlerdi…

Sokak- Öğle Namazından Önce

Günlerin su misali ilerlediği ve önüne kattığı günleri bir bir ömürlerden ayırıp vuslata yaklaştırdığı zaman diliminde bir gün sokağın kaderinin değişeceği sinyali, sokağa girmeye çalışan bir kamyonun sola dönüş sinyaliyle anlaşılıyordu.
  
Al yazmalım gönlüm sende…
Salih abi bu paranın üstü nerde…


    O gün sokakta bir telaş vardı Rüstem dayı evinin alt katını bir aileye kiraya vermişti. Emekli öğretmen karı koca ve bir kızı taşınıyordu… Sokaktaki delikanlılar da adet üzerine yardımcı oluyorlardı taşınmalarına…
    Sokakta o gün farklı bir hava vardı, çiçekler farklı bir kokuyor, çocuklar ağlamıyor annelerinden sakız parası istemiyorlardı, bebekler mamalarını yiyorlar, kız çocukları ip oynarken ipe basmıyorlardı, futbol oynayan çocuklar Messi gibi Ronaldo gibi oynuyorlardı, ev hanımları yemeklerin dibine tutturmamıştı o gün, babalar eve sakin gelmişlerdi, o gün havada bulutta yoktu, o gün benzine zam dahi yapılmamıştı, yine o gün Galatasaray Fenerbahçe’yi kendi evinde yenmişti, sular kesilmemiş, kaçak elektrik kullanımı durmuştu…
  İşte o gün o sokağa güzelliği ile dillere destan olacak bir güzel gelmişti MÜJGAN…


Günlerden Müjgan…

 Bir kenar mahalle dilberi, güzelliğiyle balıkçı aziziye taş toplatan… Uzun siyah sırma saçları… Siyah Marmarabirlik zeytin gözleri… faber castell kalem kaşları… Bal deresinin bal dudakları… Amasya elması al yanaklarıyla müjgan… Bir bakan bir daha bakar döner bir daha bakar, döner bir daha bir daha… Efsunlu bakışları tüm gözleri kendine hapsediyordu…

                                     Bir bakış attın gönlüme taktın…
                                        Medet ey İsmail abı…
                                          

Ailenin tek kızı olması ve güzelliği onu kaprisli, kendini beğenmiş bir ruh haline sokmuştu, tek kusuru vardı biraz IQ seviyesinin normalin altında kalmasıydı… Bu kusur güzelliğiyle kapanıyordu çünkü kimse onun yanına pek yanaşamıyor konuşamıyordu… Öğretmen bir ailenin kızı olması sayesinde liseyi ancak bitirebilmiş, birkaç kere üniversite sınavına girmiş fakat baraj puanının yanından dahi geçememesi yüzünden ondan da vazgeçmişti… O günlerden sonra ailesinin baskısıyla dikiş nakış kurslarına gitmeye başlar müfgan… Alt mahalledeki Fadime düğün salonunun yanındaki dikiş nakış kursuna gitmeye başlamıştı. Her sabah evden çıkar kurs yolunda edalı tavırlarıyla ilerler mahallenin delikanlıları o evden çıkmadan saçları jöleler, parfümler boca edilir ve müjgan’ın yolunu gözlemeye başlarlardı… Son günlerde berber recebin işlerinde ani bir artış göze çarpıyordu müjgan mahalleye bereket getirmişti! Gençlerdeki kişisel bakım onun gelmesiyle artmaya başlamıştı. Lakin bütün bu çabalar müjganı etkilemeye yetmiyordu, çevrensinde pervane olan gençleri gördükçe kendini beğenmişliği ukalalığı ve kibri artıyordu… Onların bu yersiz ilgisi hoşuna gidiyordu fakat hiçbirine yüz vermiyordu… Zor kadın olmayı seviyordu… Bu vakte kadar karşısına tam anlamıyla kendini etkileyebilecek biri çıkmamıştı…

İçin için yanıyor, yanıyor bu kömür…
Neden, niçin yanıyor, yanıyor bu kömür…



Sokak başı – Akşam  vakti-

Rüştem dayı ağır adımlarla camiye doğru ilerlerken aklına hayırsız oğlu rıza gelir ve hüzün çöker o yıllardır ağır yükler yüklediği omuzlarına… Dayanamaz ve çöker belediyenin yeni yapmış olduğu kaldırıma ve düşünmeye başlar oğlunu… O sırada da akşam ezanı okunmaya başlar…

Rıza…

Kelamın kibarı kibariyeden gelir fikrini savunan mizacı, iffeti düşünce biçimi üzerine yoğrulan fikirleriyle farklı platformlarda öne atılmaktan çekinmeyen yapısını seyrü sülükiyetinden taviz vermemesi, gurur okşayan naif iltifat yeteneği… Ruhun derinliklerin de yankı bulan ses tınısı… Mozaik motifler misali karmaşık duygu çalkantıları yaşayan… Hem zengin hem gururlu… Ekonomik özgürlüğün zirvesinde sörf yapan bir rahatlık, tüm bu sıfatlardan uzak bir insandı rıza… Tek bildiği serserilik ve bu alanda da nam yapmış biriydi… Mahalledeki serseri gençleri bir araya getiren onlarla serseriliğin ansiklopedisinin son cildinin hazırlayan ve sunan bir kişilik mahsulüydü rıza… Rüstem dayının serseri tek oğluydu küçüklükten beri hem boş beleş işlerle uğraşır babasına hayırsız bir evlat olmak için uğraşırdı sanki… Kabına sığmayan yapısı, serseri ruhu, çılgın macera seven hayalperest yaşantısı içinde geçmişti yıllar… O hunharca ve hoyratça harcanan yılların sonunda Rüstem dayı oğlunun sürekli okul bahanesiyle askerden kaçmasından bıkmış ve oğlunun belki asker ocağında adam olacağı umuduyla onu ihbar eder ve askere gitmesine neden olur… Rıza aylardır askerdedir babasına kızmış izne gelmemiştir, teskereyi alalı 3 gün olmuştu ve babası hasretle oğlunun adam olmuş halini beklemektedir.

O SABAH

  Mahallenin delikanlıları bugün Müjgan için süslenip sıraya girmemişlerdi, geceden aldıkları bir haberde  Rızanın yarın sabah mahalleye giriş yapacağını öğrenmişlerdi.Herkes kendine çeki düzen vermişti, Rıza böyle kızların peşinden koşulmasına karşıydı kitabında koşma yok koşturma vardı... 
   Mahallede herkes öğrenmişti rızanın geleceğini ihtiyarlar nine ve dedeler ya sabır çekmeye başlamıştı...Genç kızlar kapı ve pencerelere yerleşmeye başlamıştı...Artık serserilik tek elde toplanacaktı , tüm başı boşluğu ve serseriliği üstlenmeye geliyordu Rıza... Tüm bu olayların dışında kendi havasında olan Müjgan kurs için hazırlığını  bitirip yola çıkmaya hazırlanıyordu...
  
O SABAH - 15 DAKİKA SONRA 

Rıza arkadaş ekibiyle mahallenin köşesindeki yoldan yavaşça sokağa giriş yapıyordu, tüm gözler onun üzerindeydi, rıza ağır bir ifadeyle kendisine bakan gözleri selamlayarak babasının bakkal dükkanına doğru ilerliyordu arkasında onlarla serseri arkadaşı ile birlikte... Tam bakkala girecekken Müjgan bakkaldan çıkar ikisi de birden ve aniden göz göze gelirler... 

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...