20 Ekim 2012 Cumartesi

MÜJGAN İLE RIZA -1


                                                               1.BÖLÜM




             


 İstanbul - –Sonbahar- Üsküdar

İstanbul’un deniz manzaralı kenar mahallerinden biri, etrafı eski yapı ile döşenmiş tarih kokan evleri, koşup eğlenen düşüp kalkan çocukların sevinç çığlıklarıyla kaplı sokaklar… Sokak aralarındaki bakkallar ve o bakkalların önlerinde toplanan mahallenin ileri gelenlerinin muhabbet dolu konuşmalarıyla geçen günler… Kadınların kapı önlerinde oturup evin reisinin beklendiği vakitlerin muhabbetle süslendiği günler… İhtiyar dedelerin ikindi vaktinde dükkân önlerinde toplaşıp bir demlik miktarınca eskilerin yâd edildiği vakitler… Mahallenin genç delikanlılarının sokağın girişinde nöbet tutarak bir bakıma sokağın asayişinden sorumlu olunduğu günlerdi…

Sokak- Öğle Namazından Önce

Günlerin su misali ilerlediği ve önüne kattığı günleri bir bir ömürlerden ayırıp vuslata yaklaştırdığı zaman diliminde bir gün sokağın kaderinin değişeceği sinyali, sokağa girmeye çalışan bir kamyonun sola dönüş sinyaliyle anlaşılıyordu.
  
Al yazmalım gönlüm sende…
Salih abi bu paranın üstü nerde…


    O gün sokakta bir telaş vardı Rüstem dayı evinin alt katını bir aileye kiraya vermişti. Emekli öğretmen karı koca ve bir kızı taşınıyordu… Sokaktaki delikanlılar da adet üzerine yardımcı oluyorlardı taşınmalarına…
    Sokakta o gün farklı bir hava vardı, çiçekler farklı bir kokuyor, çocuklar ağlamıyor annelerinden sakız parası istemiyorlardı, bebekler mamalarını yiyorlar, kız çocukları ip oynarken ipe basmıyorlardı, futbol oynayan çocuklar Messi gibi Ronaldo gibi oynuyorlardı, ev hanımları yemeklerin dibine tutturmamıştı o gün, babalar eve sakin gelmişlerdi, o gün havada bulutta yoktu, o gün benzine zam dahi yapılmamıştı, yine o gün Galatasaray Fenerbahçe’yi kendi evinde yenmişti, sular kesilmemiş, kaçak elektrik kullanımı durmuştu…
  İşte o gün o sokağa güzelliği ile dillere destan olacak bir güzel gelmişti MÜJGAN…


Günlerden Müjgan…

 Bir kenar mahalle dilberi, güzelliğiyle balıkçı aziziye taş toplatan… Uzun siyah sırma saçları… Siyah Marmarabirlik zeytin gözleri… faber castell kalem kaşları… Bal deresinin bal dudakları… Amasya elması al yanaklarıyla müjgan… Bir bakan bir daha bakar döner bir daha bakar, döner bir daha bir daha… Efsunlu bakışları tüm gözleri kendine hapsediyordu…

                                     Bir bakış attın gönlüme taktın…
                                        Medet ey İsmail abı…
                                          

Ailenin tek kızı olması ve güzelliği onu kaprisli, kendini beğenmiş bir ruh haline sokmuştu, tek kusuru vardı biraz IQ seviyesinin normalin altında kalmasıydı… Bu kusur güzelliğiyle kapanıyordu çünkü kimse onun yanına pek yanaşamıyor konuşamıyordu… Öğretmen bir ailenin kızı olması sayesinde liseyi ancak bitirebilmiş, birkaç kere üniversite sınavına girmiş fakat baraj puanının yanından dahi geçememesi yüzünden ondan da vazgeçmişti… O günlerden sonra ailesinin baskısıyla dikiş nakış kurslarına gitmeye başlar müfgan… Alt mahalledeki Fadime düğün salonunun yanındaki dikiş nakış kursuna gitmeye başlamıştı. Her sabah evden çıkar kurs yolunda edalı tavırlarıyla ilerler mahallenin delikanlıları o evden çıkmadan saçları jöleler, parfümler boca edilir ve müjgan’ın yolunu gözlemeye başlarlardı… Son günlerde berber recebin işlerinde ani bir artış göze çarpıyordu müjgan mahalleye bereket getirmişti! Gençlerdeki kişisel bakım onun gelmesiyle artmaya başlamıştı. Lakin bütün bu çabalar müjganı etkilemeye yetmiyordu, çevrensinde pervane olan gençleri gördükçe kendini beğenmişliği ukalalığı ve kibri artıyordu… Onların bu yersiz ilgisi hoşuna gidiyordu fakat hiçbirine yüz vermiyordu… Zor kadın olmayı seviyordu… Bu vakte kadar karşısına tam anlamıyla kendini etkileyebilecek biri çıkmamıştı…

İçin için yanıyor, yanıyor bu kömür…
Neden, niçin yanıyor, yanıyor bu kömür…



Sokak başı – Akşam  vakti-

Rüştem dayı ağır adımlarla camiye doğru ilerlerken aklına hayırsız oğlu rıza gelir ve hüzün çöker o yıllardır ağır yükler yüklediği omuzlarına… Dayanamaz ve çöker belediyenin yeni yapmış olduğu kaldırıma ve düşünmeye başlar oğlunu… O sırada da akşam ezanı okunmaya başlar…

Rıza…

Kelamın kibarı kibariyeden gelir fikrini savunan mizacı, iffeti düşünce biçimi üzerine yoğrulan fikirleriyle farklı platformlarda öne atılmaktan çekinmeyen yapısını seyrü sülükiyetinden taviz vermemesi, gurur okşayan naif iltifat yeteneği… Ruhun derinliklerin de yankı bulan ses tınısı… Mozaik motifler misali karmaşık duygu çalkantıları yaşayan… Hem zengin hem gururlu… Ekonomik özgürlüğün zirvesinde sörf yapan bir rahatlık, tüm bu sıfatlardan uzak bir insandı rıza… Tek bildiği serserilik ve bu alanda da nam yapmış biriydi… Mahalledeki serseri gençleri bir araya getiren onlarla serseriliğin ansiklopedisinin son cildinin hazırlayan ve sunan bir kişilik mahsulüydü rıza… Rüstem dayının serseri tek oğluydu küçüklükten beri hem boş beleş işlerle uğraşır babasına hayırsız bir evlat olmak için uğraşırdı sanki… Kabına sığmayan yapısı, serseri ruhu, çılgın macera seven hayalperest yaşantısı içinde geçmişti yıllar… O hunharca ve hoyratça harcanan yılların sonunda Rüstem dayı oğlunun sürekli okul bahanesiyle askerden kaçmasından bıkmış ve oğlunun belki asker ocağında adam olacağı umuduyla onu ihbar eder ve askere gitmesine neden olur… Rıza aylardır askerdedir babasına kızmış izne gelmemiştir, teskereyi alalı 3 gün olmuştu ve babası hasretle oğlunun adam olmuş halini beklemektedir.

O SABAH

  Mahallenin delikanlıları bugün Müjgan için süslenip sıraya girmemişlerdi, geceden aldıkları bir haberde  Rızanın yarın sabah mahalleye giriş yapacağını öğrenmişlerdi.Herkes kendine çeki düzen vermişti, Rıza böyle kızların peşinden koşulmasına karşıydı kitabında koşma yok koşturma vardı... 
   Mahallede herkes öğrenmişti rızanın geleceğini ihtiyarlar nine ve dedeler ya sabır çekmeye başlamıştı...Genç kızlar kapı ve pencerelere yerleşmeye başlamıştı...Artık serserilik tek elde toplanacaktı , tüm başı boşluğu ve serseriliği üstlenmeye geliyordu Rıza... Tüm bu olayların dışında kendi havasında olan Müjgan kurs için hazırlığını  bitirip yola çıkmaya hazırlanıyordu...
  
O SABAH - 15 DAKİKA SONRA 

Rıza arkadaş ekibiyle mahallenin köşesindeki yoldan yavaşça sokağa giriş yapıyordu, tüm gözler onun üzerindeydi, rıza ağır bir ifadeyle kendisine bakan gözleri selamlayarak babasının bakkal dükkanına doğru ilerliyordu arkasında onlarla serseri arkadaşı ile birlikte... Tam bakkala girecekken Müjgan bakkaldan çıkar ikisi de birden ve aniden göz göze gelirler... 

1 yorum:

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...