Yorgunluğun üzerine içilen bir bardak çay gibiydin be Müjgan....
Yılların eskitemediği o kareli gömleğim de artık eskidi..Artık kendi yağım da kavrulmayı da öğrendim be müjgan, bilirim sen pek yağlı sevmezdin... Ama ne önemi var simdi bütün bunların
Aradan uzun bir zaman geçmiş diyorlar, gurbet yılları şekersiz cay gibi...babaannemin o olmayan kurabiyelerini
yemek...kebabın yanında bir türlü gelmeyen o ayran...şişkinliği alsin diye arayıp
bir bulunmayan soda gibi.....soda demişken nerdesin be mujgan...
Mahalleye dönüşüm bu sefer sessiz olmuştu, sabaha karşı girmiştim o mujgan kokan sokağa... Uzaktan ezan sesi duyuluyordu tenha sokak aralarından
ayak sesleri cemaate yetişmeye çalışan ihtiyar dedeler....
Baba evine varmadan onceki son Yokuşu da adımladım ağır ağır...benim icin o yokuşun adı " mujgan Yokuşu" olmustur...hep zor olmustur o yokuşu çıkmak...
Artık mujganlarin evinin ışıkları da yanmıyordu, yoktu artık o, kokusu da
azaliyordu....demek artık mujgan kokan sabahlara uyanmayacagim mahallemiz
sabahları mujgan kokmayacak, sucuklu yumurta kokusu kaplayacak tum sokağı artık...
Başkasına yâr etmişler mujganımı, fakir ama gururlu bir kumarbaza vermis onu
zalim babası....Destanlari dillerde olan o guzelin sonunun başlangıcı böyle mi olacakti...Hergün guzel giyinenin bayramda
g.otu açıkta kalırmis...fakirin fakirligi de bir baska zor olur, zenginlik
ugruna herşeyini
ortaya koyan elbette ortada kalır...
Kader ağlarını örüyordu mujgan için...çilekli pastalı hayatı çileye
dönecekmis, kan kusacak ramazan şerbeti içtim diyecek...Fakirlikten kurtuluş için kumara sarılan kocası herşeyini zamanla kaybeder.Vefakar Müjgan kocasının borçları
yüzünden kötü yoldaki pavyona düşer...çil çil çilelenen hayatı gençliğini sarhoş masalarında meze yapmıştı....gece vardiyasnda garsonluktan şarkıcılığa yükselmiş gece aleminin yıldızı olmuş.Karanlik sokak aralarından ışıl ışıl sahnelerde kendini bulmuş mujgan...
Seni içtiğim her çayın ilk yudumu ile son yudumu kadar sevdim, bunu her
sensiz şekersiz
çay içtiğim de
bir kez daha anliyorum...
İlk çay içtiğimiz yeri hatırlarsın mısın mujgan...Artık hergün oradayım
tıpkı eski günlerdeki gibi belki çıkıp gelirsin diye...iki tane de çay söylüyorum biri bana... ama artık Efkarımı alsın
diye çaylarım açık olmuyor, sensiz geceler gibi...seni soruyorum garsona
geliyor musun diye...seni hatırlayan garson da bulamıyorum artık...
İCMEKLE BİTER Mİ BU CAY ? BENDE Kİ BU DEMLIK OLDUKÇA. ..
Parkın bir köşesinde sızmış halde bizim kamili gördüm, benden sonra kendini ayrana
vermis her gece sahile gidip icermiş...İlk başlarda beni taniyamadı oyle baktı baktı ...yıllar nasilda bizi
bizden alıyordu, yıllar gecse de mazi her zaman yerinde duruyordu...ahlaksizliğın itibar gördüğü günümüzde aşkın kanunları yeniden yazilmaya çalışılıyor...modern gençlik artık ferhat ile şirini leyla ile mecnunu sallamiyor, artık su için dağları ferhat delmiyor devlet yapıyor o işleri ... artık mecnunda
unutuldu çöller de biri gidip baksın diyen yok, leyla'lara da fabrikatör oğlu mecnun'lar buldular artık.
Müjgan dan ayrıldığim o günden sonra kendimi bilmez halde boşluk içinde kendime yer arıyordum.kendimi bir akşam üzeri eski bir dergah önünde buldum, nasil oraya geldim
bilmiyorum ama bir güç beni çekti....tayyar dede etrafında da birkaç talebesi
ile dergahında meşk ediyordu, havala dar iyiyce bozmuştu etmeliydi tayyar dede mest...
Tayyar dede'den destur aldım geçtim bir köşeye...sohbet halkasından nasiplenmiş oldum, gönlümü okudu mübarek, deruni aşk üzerine ne de güzel sözler söyledi...Nasihatları kısa ve
özdü, akşam
ezanıyla girdiğim
dergahından yatsı namazı sonrası ayrıldım...
İftarı beklemek gibiydi seni beklemek gelmeyeceğini bile bile...sen
benim bayram sabahlarında giyemediğim bayramlıklarımdın, bayram ziyaretlerimdin, kolonya
ikramından sonra bir türlü gelmeyen şeker gibiydin...Bizim sevdamız da 8 yaşına kadar aldığımız bayram harçlığı gibi olmuştun...
İlkokul yıllarımı hatırlatan o kitap defter
kokusu gibisin, şimdi okullu olduk sınıfları doldurduk dediğimiz günler ne de hızlı geçti...simdi iş güç sahibi olduk ama gönlümüzü doldurmadık.sen benim uzun
cümlelerimin bir türlü gelmeyen o yüklemi gibiydin...Gel artık be mujgan
sonbaharda gelemiyorsan ilkbaharda gel yanlız gel sensiz gel çünkü senden
yeterince bende var...
Bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi...
sevgimizin bir tanesiydin müjgan.
saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür,
elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti.
ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
öyle bir sevdim ki müjgan’ı,
dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
evleniriz gibi geldi bana.
evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar,
fakir soframız kurulur gibi geldi.
sahil bahçesinde gazoz içerekten
gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
sonrada çarşılara giderdik.
eşya beğenirdik elden düşme;
aynalı konsolumuz
topuzlu karyolamız bile olacaktı.
müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım
ama olmadı gitti.
nereye mi ?
paraya gitti abicim paraya
nasılda sevmiştim yıllarca ben seni
her akşam bekledim yollarını
elbet bir gün biz yuva kurarız derken
duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
zengin olsaydım sensiz kalmazdım
her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
param olsaydı aşkım kalırdın
seve seve yanımda benimle yaşardın
nikah resimlerimizi de çektirdiydik.
sonra karpuzcu raşit ağabeyinin
kayınbiraderine borç ederekten
nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
ama müjgan takmadı bunu
takamadı uçuverdi elimden.
meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler,
benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar yani
öyle sevindim ki.
mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim hergece
sonramı ne oldu
müjgan gibi bende
birbirimize ettiğimiz sözleri
ettiğimiz yeminleri unuttum.
bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi.
bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
senede birkaç ay zaten avrupa’daymış dediler.
zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler,
unuttum bende unuttum
hiç aklıma gelmedi.
hatırlamıyorum Müjgan’ı
hatırlamıyorum şimdi
Bu şiiride ben yazmadım zaten
Unuttum abi bende unuttum
Hatırlamıyorum şimdi
Müjganın gözleri ne rekti
saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür,
elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti.
ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
öyle bir sevdim ki müjgan’ı,
dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
evleniriz gibi geldi bana.
evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar,
fakir soframız kurulur gibi geldi.
sahil bahçesinde gazoz içerekten
gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
sonrada çarşılara giderdik.
eşya beğenirdik elden düşme;
aynalı konsolumuz
topuzlu karyolamız bile olacaktı.
müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım
ama olmadı gitti.
nereye mi ?
paraya gitti abicim paraya
nasılda sevmiştim yıllarca ben seni
her akşam bekledim yollarını
elbet bir gün biz yuva kurarız derken
duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle
zengin olsaydım sensiz kalmazdım
her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
param olsaydı aşkım kalırdın
seve seve yanımda benimle yaşardın
nikah resimlerimizi de çektirdiydik.
sonra karpuzcu raşit ağabeyinin
kayınbiraderine borç ederekten
nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
ama müjgan takmadı bunu
takamadı uçuverdi elimden.
meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler,
benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar yani
öyle sevindim ki.
mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim hergece
sonramı ne oldu
müjgan gibi bende
birbirimize ettiğimiz sözleri
ettiğimiz yeminleri unuttum.
bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi.
bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
senede birkaç ay zaten avrupa’daymış dediler.
zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler,
unuttum bende unuttum
hiç aklıma gelmedi.
hatırlamıyorum Müjgan’ı
hatırlamıyorum şimdi
Bu şiiride ben yazmadım zaten
Unuttum abi bende unuttum
Hatırlamıyorum şimdi
Müjganın gözleri ne rekti
SADRİ ALIŞIK