2.BÖLÜM
Karanlık geceleri seven Viktor ve çetesi genellikle operasyonlara gece çıkarlardı,sessiz ve tenhalığı kendilerine düstur edinen bu ekip...Yine bir akşam üzeri güneşin dünyanın bu tarafına küstüğü zaman diliminde yola koyulmuşlardı,izbe diye tabir edilen yollardan korkusuzca ve pervasızca ilerliyorlardı.
Samuel ve frank yanlarına birkaç
adam alarak konuşturdukları adamın söylediği bara doğru yola çıkmışlardı…Yol boyunca yine çenesini tutma sorunu yaşayan frank rahat duramıyordu sürekli Samuel’i
konuşturma çabası içerisindeydi…Samuel ise olgunluk evresini tamamlamış
ihtiyarlık dönemi arifesinde olması münasebetiyle pek bir konuşma ihtiyacı
hissetmiyordu...Çok az konuşurdu mesajları genellikle tehdit vari, şantaj
kokan, kırıcı, delici, ve kesici birkaç cümleden ibaretti…Samuel’in bu yapısını
Frank’te biliyordu fakat uslanmaz
şımarık bir zengin bebesi gibi davranıyordu…Samuel Frank’i severdi o
yüzden bu haylazlık sosuna bulanmış serseriye pek bir şey demiyordu…Frank’in
aralarına katıldığı o gün gözünün önünde sahnelenmişti bir an..
Frank daha ilkokul çağlarındaydı,
mahalledeki tüm çocukları emri altına almış onlara tüm kumar çeşitlerini
öğretiyor daha sonra diğer mahallelere gönderiyordu oralardaki oyunlarda dönen
paraları bu çocuklar vasıtasıyla topluyordu. Daha o yaşta büyük bir servet
kazanmaya başlamıştı. Kazandıklarını dağıtarak âlemde nam yapıyor, adını tüm
çocuklar saygıyla anıyordu… Yüzden fazla çocukla muazzam bir çete kurmuştu,
kötü yolda dizel gibi çalışan zekâsıyla yaptığı bu işlerle Viktor’un dikkatini
çekmişti… Ne kadar da dizel olsa Viktor’un zekâsıyla aynı yoğurda kaşık
sallayamazdı… Frank’in zekâsı ancak Viktor’un ömründen bir nefes olabilirdi…
Frank’in ipe sapa gelmez hayalleri de vardı dünyanın en büyük yer altı
kumarhanesini kurmak istiyordu. Çetesiyle birlikte şampiyonlar ligine ön
elemesiz katılmak istiyordu… Aralarında en makul isteği ise, yakın
arkadaşlarından oluşan XXL double serseri isimli bir marjinal müzik grubu
kurmaktı, Bu genç yaşındaki hırsı ne büyük İskender de, ne de cengiz handa vardı… Neden bu kadar hırsla
dolu olduğunu kimse bilmiyordu. Babasını hiç görmemişti annesi de kendisi daha
çok küçükken ölmüştü… Frank’i kimin büyüttüğü ve kimin buna bu serserilikleri
öğrettiği hala meçhuldü… Victor’unda en çok merak ettiği soru buydu… Viktor bu
genç çete reisini ekibine nasıl katacağını tabi biliyordu o kadar zeki yaptık
adamı… Ona sonsuzluğu yüceliği, vaat ediyordu, ona cennetten arsalar hediye
ederek onure ediyordu… İstediklerine ve arzularına ancak kendisiyle birlikte
çalıştığında ulaşacağını söylüyordu… Bu kibri tavan yapmış Frank’i ancak bu
yolla yanına çekebilirdi… Onu hayallerine sadece kendisinin ulaştıracağına
inandırmıştı… O günden bu yana kendisine şartsız itaat karşılığı istediği her
şeyi vermiştir…
Samuel ve Frank’in yolculuğu tüm
hızıyla devam etmekteydi, yolda acıktığını karnından gelen gaip seslerden
anlayan Samuel, her zamanki kebapçısına gidip bir şeyler alacağını zihninde mütalaa
yaptıktan sonra dile döker… Samuel’in bir özelliği de asla başkasıyla birlikte
yemek yemezdi, her zaman bir köşeye çekilir, orada tek başına yerdi… Yine o
günlerden biri olmuştu, 2,5 ekmek arası
boylu boyunca uzanmış acılı mı acılı Meksika usulü buffalo etinin but diye
tabir ettiğimiz kısmından yağsız olarak hazırlanmış etle doluydu, yanında da
vazgeçilmezi acılı şalgamı vardı. Çok kısa süren yemek yeme faslı da bittikten
sonra tekrar yola yola koyuldular… Viktor’un olmadığı zamanlarda kontrol her
zaman Samuel de olurdu…Etrafı kontrol ettikten sonra bara yakın bir yerde
minibüslerini bir duvar dibine park ettiler…
Arabadan Samuel ve frank iner… Samuel
diğer adamlara arabada beklemelerini ve silah sesi duydukları anda arka
bagajdaki ağır silahlarla barı yakıp yıkmalarını emreder… Bu tür çatışmalı
operasyonlar her zaman Samuel’in haz duyduğu bir aktiviteydi…
Barın kapısının önüne gelen Samuel
ve Frank derin bir nefes alırlar, tıpkı bir kenar mahalle dilberi edasıyla... Dururlar
ve kafalarını kaldırıp umursamaz ve ukala bir surat ifadesi takınarak barın
ismini mırıldanırlar, bunu yaparken ki surat ifadeleri tıpkı hoşlanılmayan bir
yemek yedildiğinde yüzde oluşan kıvrımlar meydana getirdiği sansasyonel bir
çağrışım içerir gibiydi…
-
178 BUSKERS 178
-
Hey Samuel, bu lanet olası yerde bu tarz lüks bir
barın olması sence normal mi?
-
Tanrı aşkına Frank söyler misin, bundan bize ne… Lanet
olası mekâna girelim ve şu adamı bulalım…
Kapıda güvenlik adına kimsenin olmaması Samuel’in pek
umurundaymış gibi görünmüyordu. Frank’inde etrafa şaşkın bakışlarıyla da ellerini
kollarını sallayarak rahatça içeriye girmişlerdi, Samuel’in son zamanlarda
hafif eğim kazanmış göbeği de bu tempoya uyuyordu... İçeri kısma doğru
ilerlediler ve o da ne öyle. !
Gördükleri karşısında ikisi de çok
şaşırmışlardı, böyle bir yere gelebileceklerini bilmiyorlardı… Girdileri mekânın
ortasında büyük bir sahne ve o sahnenin ortasında herkes çılgınca dans
ediyordu, yüksek desibelde çalan müzik şuur kavramını ortadan kaldırmıştı…
Bir kenara geçip mini bara doğru ilerlediler, boş koltuklara
oturup barmene bir el hareketi çektiler ve yanlarına çağırdılar…
SAMUEL: hey dostum bana bir soda limonlu, affedersin
gelirken kebap yemiştim de… Fakat limon dilimleri ince olarak ve dairesel
kesilsin ve de 3/2 oranında sodayla temas etsin, aşırısı mideme dokunuyor da…
FRANK: Ahbap bana da bir Su sek olsun… Ama yoksa
burayı dağıtmak zorunda kalırım…
BARMEN: Tamam efendim, hemen getiriyorum sek suyunuzu…
şeyyy! Su çeşme suyumu olsun yoksa
damacana suyu mu olsun bilemedim şimdi…
Frank barmenin sözlerindeki alayvariliği fark etmişti, fakat
bunları duymamazlıktan gelmeye çalıştı… Çünkü aradıkları adamı bulmadan bu
barmeni burada haklayamazdı… Samuel sodasını içtikten ve hafif bir rahatlık
sezdikten sonra hemen konuya girerek barmeni kendi üslubuyla sorguya çekmeye
başlar.
SAMUEL: Bak dostum,
adın neydi senin…
BARMEN: addy
efendim…
SAMUEL: bak
addy, adın bir şeye benzemiyormuş… Kim koydu lan bu ismi sana…..
BARMEN: şeyyy….ııııııı…..ann..
SAMUEL: Neyse
şimdi konumuz bu değil geçelim bunları… Şimdi sana soracağım soruları iyi dinle
bir daha sormam, kısa ve net cevaplar almadığım zaman çok kırıcı olabiliyorum, bunu
da bil yani…Şimdi biz bir adam arıyoruz, adı yok ama herkes onu lakabıyla ‘’
FRODO’’ diye bilirmiş ve 4 günde bir buraya gelip kafa çekermiş… Şimdi sen bize
hiç kıvırmadan bu adam kim ve en son ne zaman geldi buraya, bunların
cevaplarını vereceksin…
Barmen addy, kendinden beklenmeyecek derecede emin
tavırlarıyla konuşmaya başladı, sanki bu soruyu beklercesine cevapladı:
BARMEN: Katil
Frodo, sizin buraya geleceğinizi ve bana onu soracağınızı dün gece gelip
söylemişti. Size vermem için bana bu notu bıraktı alın… Benle işiniz bitti
artık gerisini onla halledin.
Frank hemen barmenin elinden notu çekip alır ve okumaya
başlar, notta şaşırtıcı bir o kadar da tehdit içerikli cümleler yer alıyordu…
‘’Sizin kim olduğunuzu
ve ne işler çevirdiğinizi biliyorum. Beni boşuna aramak için uğraşmayın
bulamazsınız, her zaman sizden bir adım önde olacağım… Beni aradığınız her gün adamlarınızdan
bir kaçının karısını dul bırakacağım’’
Şaşkın bir şekilde birbirlerine baktılar samuel ve frank,
üzerlerindeki şoku atlattıktan sonra samuel düşünmeye frank ise bağırıp
çağırmaya etrafa küfürler savurmaya, eline geçirdiği sandalyeleri sahneye doğru
fırlatmaya başladı… Kendine hâkim olamıyordu…
-
Kim lan bu ………..!
ne demek bizden her zaman bir adım önde, samuel bir şey söyle bana kim
bu adam kendini ne sanıyor bu … ! Kapatın lan şu müziğin kesini, dağılan lan
sizde çıkın dışarı yoksa hepinizi gömerim buraya defolunnnnnn.
-
Sakin ol biraz Frank, sen git adamlara haber ver burayı
havaya uçurmak için hazırlansınlar… Bende Viktor’a şifreli mesaj bırakıp hemen
geliyorum…
Frank bu teklif hoşuna gitse gerek hemen toparlanıp gider ve
tam kapıdan çıkmak üzereyken dışarda kalabalık silahlı bir grubun adamlarının
olduğu minibüse doğru ateş açtıklarını görür. Yoğun ateş altında kalan adamları
hemen karşılık verir fakat sayısal yetersizlik sonucu yenilirler ve minibüs
alev alarak yanmaya başlar ve kısa bir süre sonra da havaya uçar…
Adamlarının
gözleri önünde yok olmasını seyreden frank ne yapacağını bilmez bir vaziyette
dışarı atar kendini, olay yerinden uzaklaşan adamlardan biri Frank’i görür ve
ateş eder. Kurşun sol 8-9. kaburga arasından girerek dalağın kısmi parçalanma
göstermesine ve ani kan kaybına ve de bunun neticesinde beyne giden kan
miktarındaki azalma, vücut kan enflasyon değerini yukarıya taşıyarak kan rezevlerinde
düşüşlere neden olur ve yılların yıkamadığı adamı Frank’i bir kör kurşun tozlu
kaldırım taşlarına yıkıyordu…
Yoksa artık frank yok muydu, o ve onun çılgın hayalleri. Arka
sokaklar artık yalnız mı kalacaktı… Sokak çocukları artık babasız mı kalacaktı.
Kumar sektöründe dönen yıllık cirolar artık kimin eline geçecekti… Yer altı
dünyasındaki kumarhanelerin nabzını kim tutacaktı… Kumarhane açma izni artık
kimden alınacaktı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder