18 Temmuz 2012 Çarşamba

0.07 Victor II


  2.BÖLÜM

Karanlık geceleri seven Viktor ve çetesi genellikle operasyonlara gece çıkarlardı,sessiz ve tenhalığı kendilerine düstur edinen bu ekip...Yine bir akşam üzeri güneşin dünyanın bu tarafına küstüğü zaman diliminde yola koyulmuşlardı,izbe diye tabir edilen yollardan korkusuzca ve pervasızca ilerliyorlardı.
Samuel ve frank yanlarına birkaç adam alarak konuşturdukları adamın söylediği bara doğru yola çıkmışlardı…Yol boyunca yine çenesini tutma sorunu yaşayan frank rahat duramıyordu sürekli Samuel’i konuşturma çabası içerisindeydi…Samuel ise olgunluk evresini tamamlamış ihtiyarlık dönemi arifesinde olması münasebetiyle pek bir konuşma ihtiyacı hissetmiyordu...Çok az konuşurdu mesajları genellikle tehdit vari, şantaj kokan, kırıcı,  delici, ve kesici  birkaç cümleden ibaretti…Samuel’in bu yapısını Frank’te biliyordu fakat uslanmaz  şımarık bir zengin bebesi gibi davranıyordu…Samuel Frank’i severdi o yüzden bu haylazlık sosuna bulanmış serseriye pek bir şey demiyordu…Frank’in aralarına katıldığı o gün gözünün önünde sahnelenmişti bir an..

Frank daha ilkokul çağlarındaydı, mahalledeki tüm çocukları emri altına almış onlara tüm kumar çeşitlerini öğretiyor daha sonra diğer mahallelere gönderiyordu oralardaki oyunlarda dönen paraları bu çocuklar vasıtasıyla topluyordu. Daha o yaşta büyük bir servet kazanmaya başlamıştı. Kazandıklarını dağıtarak âlemde nam yapıyor, adını tüm çocuklar saygıyla anıyordu… Yüzden fazla çocukla muazzam bir çete kurmuştu, kötü yolda dizel gibi çalışan zekâsıyla yaptığı bu işlerle Viktor’un dikkatini çekmişti… Ne kadar da dizel olsa Viktor’un zekâsıyla aynı yoğurda kaşık sallayamazdı… Frank’in zekâsı ancak Viktor’un ömründen bir nefes olabilirdi… Frank’in ipe sapa gelmez hayalleri de vardı dünyanın en büyük yer altı kumarhanesini kurmak istiyordu. Çetesiyle birlikte şampiyonlar ligine ön elemesiz katılmak istiyordu… Aralarında en makul isteği ise, yakın arkadaşlarından oluşan XXL double serseri isimli bir marjinal müzik grubu kurmaktı, Bu genç yaşındaki hırsı ne büyük İskender de,  ne de cengiz handa vardı… Neden bu kadar hırsla dolu olduğunu kimse bilmiyordu. Babasını hiç görmemişti annesi de kendisi daha çok küçükken ölmüştü… Frank’i kimin büyüttüğü ve kimin buna bu serserilikleri öğrettiği hala meçhuldü… Victor’unda en çok merak ettiği soru buydu… Viktor bu genç çete reisini ekibine nasıl katacağını tabi biliyordu o kadar zeki yaptık adamı… Ona sonsuzluğu yüceliği, vaat ediyordu, ona cennetten arsalar hediye ederek onure ediyordu… İstediklerine ve arzularına ancak kendisiyle birlikte çalıştığında ulaşacağını söylüyordu… Bu kibri tavan yapmış Frank’i ancak bu yolla yanına çekebilirdi… Onu hayallerine sadece kendisinin ulaştıracağına inandırmıştı… O günden bu yana kendisine şartsız itaat karşılığı istediği her şeyi vermiştir…
Samuel ve Frank’in yolculuğu tüm hızıyla devam etmekteydi, yolda acıktığını karnından gelen gaip seslerden anlayan Samuel, her zamanki kebapçısına gidip bir şeyler alacağını zihninde mütalaa yaptıktan sonra dile döker… Samuel’in bir özelliği de asla başkasıyla birlikte yemek yemezdi, her zaman bir köşeye çekilir, orada tek başına yerdi… Yine o günlerden biri olmuştu,  2,5 ekmek arası boylu boyunca uzanmış acılı mı acılı Meksika usulü buffalo etinin but diye tabir ettiğimiz kısmından yağsız olarak hazırlanmış etle doluydu, yanında da vazgeçilmezi acılı şalgamı vardı. Çok kısa süren yemek yeme faslı da bittikten sonra tekrar yola yola koyuldular… Viktor’un olmadığı zamanlarda kontrol her zaman Samuel de olurdu…Etrafı kontrol ettikten sonra bara yakın bir yerde minibüslerini bir duvar dibine park ettiler… 
Arabadan Samuel ve frank iner… Samuel diğer adamlara arabada beklemelerini ve silah sesi duydukları anda arka bagajdaki ağır silahlarla barı yakıp yıkmalarını emreder… Bu tür çatışmalı operasyonlar her zaman Samuel’in haz duyduğu bir aktiviteydi…

Barın kapısının önüne gelen Samuel ve Frank derin bir nefes alırlar, tıpkı bir kenar mahalle dilberi edasıyla... Dururlar ve kafalarını kaldırıp umursamaz ve ukala bir surat ifadesi takınarak barın ismini mırıldanırlar, bunu yaparken ki surat ifadeleri tıpkı hoşlanılmayan bir yemek yedildiğinde yüzde oluşan kıvrımlar meydana getirdiği sansasyonel bir çağrışım içerir gibiydi…
-         178 BUSKERS 178
-         Hey Samuel, bu lanet olası yerde bu tarz lüks bir barın olması sence normal mi?
-         Tanrı aşkına Frank söyler misin, bundan bize ne… Lanet olası mekâna girelim ve şu adamı bulalım…
Kapıda güvenlik adına kimsenin olmaması Samuel’in pek umurundaymış gibi görünmüyordu. Frank’inde etrafa şaşkın bakışlarıyla da ellerini kollarını sallayarak rahatça içeriye girmişlerdi, Samuel’in son zamanlarda hafif eğim kazanmış göbeği de bu tempoya uyuyordu... İçeri kısma doğru ilerlediler ve o da ne öyle. ! 
   Gördükleri karşısında ikisi de çok şaşırmışlardı, böyle bir yere gelebileceklerini bilmiyorlardı… Girdileri mekânın ortasında büyük bir sahne ve o sahnenin ortasında herkes çılgınca dans ediyordu, yüksek desibelde çalan müzik şuur kavramını ortadan kaldırmıştı…
Bir kenara geçip mini bara doğru ilerlediler, boş koltuklara oturup barmene bir el hareketi çektiler ve yanlarına çağırdılar…

SAMUEL: hey dostum bana bir soda limonlu, affedersin gelirken kebap yemiştim de… Fakat limon dilimleri ince olarak ve dairesel kesilsin ve de 3/2 oranında sodayla temas etsin, aşırısı mideme dokunuyor da…

FRANK: Ahbap bana da bir Su sek olsun… Ama yoksa burayı dağıtmak zorunda kalırım…
BARMEN: Tamam efendim, hemen getiriyorum sek suyunuzu… şeyyy!  Su çeşme suyumu olsun yoksa damacana suyu mu olsun bilemedim şimdi…
Frank barmenin sözlerindeki alayvariliği fark etmişti, fakat bunları duymamazlıktan gelmeye çalıştı… Çünkü aradıkları adamı bulmadan bu barmeni burada haklayamazdı… Samuel sodasını içtikten ve hafif bir rahatlık sezdikten sonra hemen konuya girerek barmeni kendi üslubuyla sorguya çekmeye başlar.
          SAMUEL: Bak dostum, adın neydi senin…
          BARMEN: addy efendim…
          SAMUEL: bak addy, adın bir şeye benzemiyormuş… Kim koydu lan bu ismi sana…..
        BARMEN: şeyyy….ııııııı…..ann..
        SAMUEL: Neyse şimdi  konumuz bu değil geçelim bunları… Şimdi sana soracağım soruları iyi dinle bir daha sormam, kısa ve net cevaplar almadığım zaman çok kırıcı olabiliyorum, bunu da bil yani…Şimdi biz bir adam arıyoruz, adı yok ama herkes onu lakabıyla ‘’ FRODO’’ diye bilirmiş ve 4 günde bir buraya gelip kafa çekermiş… Şimdi sen bize hiç kıvırmadan bu adam kim ve en son ne zaman geldi buraya, bunların cevaplarını vereceksin…
Barmen addy, kendinden beklenmeyecek derecede emin tavırlarıyla konuşmaya başladı, sanki bu soruyu beklercesine cevapladı:
      BARMEN: Katil Frodo, sizin buraya geleceğinizi ve bana onu soracağınızı dün gece gelip söylemişti. Size vermem için bana bu notu bıraktı alın… Benle işiniz bitti artık gerisini onla halledin.
Frank hemen barmenin elinden notu çekip alır ve okumaya başlar, notta şaşırtıcı bir o kadar da tehdit içerikli cümleler yer alıyordu…

 ‘’Sizin kim olduğunuzu ve ne işler çevirdiğinizi biliyorum. Beni boşuna aramak için uğraşmayın bulamazsınız, her zaman sizden bir adım önde olacağım… Beni aradığınız her gün adamlarınızdan bir kaçının karısını dul bırakacağım’’

Şaşkın bir şekilde birbirlerine baktılar samuel ve frank, üzerlerindeki şoku atlattıktan sonra samuel düşünmeye frank ise bağırıp çağırmaya etrafa küfürler savurmaya, eline geçirdiği sandalyeleri sahneye doğru fırlatmaya başladı… Kendine hâkim olamıyordu…
-         Kim lan bu ………..!  ne demek bizden her zaman bir adım önde, samuel bir şey söyle bana kim bu adam kendini ne sanıyor bu … ! Kapatın lan şu müziğin kesini, dağılan lan sizde çıkın dışarı yoksa hepinizi gömerim buraya defolunnnnnn.
-         Sakin ol biraz Frank, sen git adamlara haber ver burayı havaya uçurmak için hazırlansınlar… Bende Viktor’a şifreli mesaj bırakıp hemen geliyorum…
Frank bu teklif hoşuna gitse gerek hemen toparlanıp gider ve tam kapıdan çıkmak üzereyken dışarda kalabalık silahlı bir grubun adamlarının olduğu minibüse doğru ateş açtıklarını görür. Yoğun ateş altında kalan adamları hemen karşılık verir fakat sayısal yetersizlik sonucu yenilirler ve minibüs alev alarak yanmaya başlar ve kısa bir süre sonra da havaya uçar…
 Adamlarının gözleri önünde yok olmasını seyreden frank ne yapacağını bilmez bir vaziyette dışarı atar kendini, olay yerinden uzaklaşan adamlardan biri Frank’i görür ve ateş eder. Kurşun sol 8-9. kaburga arasından girerek dalağın kısmi parçalanma göstermesine ve ani kan kaybına ve de bunun neticesinde beyne giden kan miktarındaki azalma, vücut kan enflasyon değerini yukarıya taşıyarak kan rezevlerinde düşüşlere neden olur ve yılların yıkamadığı adamı Frank’i bir kör kurşun tozlu kaldırım taşlarına yıkıyordu…

Yoksa artık frank yok muydu, o ve onun çılgın hayalleri. Arka sokaklar artık yalnız mı kalacaktı… Sokak çocukları artık babasız mı kalacaktı. Kumar sektöründe dönen yıllık cirolar artık kimin eline geçecekti… Yer altı dünyasındaki kumarhanelerin nabzını kim tutacaktı… Kumarhane açma izni artık kimden alınacaktı…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...