18 Aralık 2016 Pazar

BİR DELİNİN GÜNLÜĞÜ -1



   Bakırköy Tımarhanesi, en sessiz günlerinden birini yaşıyordu. Ortalıkta ins ve cin arasındaki futbol müsabakasını izleyenler arasında pek hazindir ki Tahir yoktu. Tahir nerdeydi, tabi ya! Yine sırçalı köşkündeki tahtından nam-ı diğer şeref tribününden keyifle maça dalmamıştı. Gözleri bir noktaya odaklanmış, hayaller aleminden onu geri çağırıyorlardı





  1 Mart: 

Ev sahibi yüzünde tuhaf bir gülümseme ile beni köşe basına kadar kesti. Nedir bu kadının derdi anlamıyorum.Memuruz anladık ama bu nedir arkadaş!  Bizde severiz. Hem de ben tereyağı kıvamında. Reçel tadında. Sabah masadaki hazır kahvaltı gibi… Öyle bir severim ki bir bakmışın halay başı olmuşum. Sevda kuşun kanadında ise bizde minibüste cam kenarındayız.

2 Mart: 

Soğuk, ıslak ve daracık sokak arasından çıkıp gelen yeşil gözlüm, gönlümün bam telimi titreten "günaydın" deyişini duysam. Ah u len yanımda olacaktın ki şimdi seni ne güzel severdim. Umutla başlayan günüm, dönüş yolunda minibüsteki nesli tükenmeyen teyzelerin bekarlığım üzerine yaptıkları dedikodu seanslarıyla bitiyordu... Öte yandan soğuk yine evimizden gitmek bilmiyordu.

7 Mart: 

İzin günüm ile komşuların altın gününün çakıştığı bugün, açık çayın yanında komşu babaannelerin kurabiyelerinin tadına bakıyorum... Ah teyzeciğim elinize sağlık. Bu kadarı kafi... Tamam ama teyze senin görümcenin kızının kuzeniyle niye tanışayım, nesin sen he! Beni neden tahtımdan indirmeye çalışıyorsun. Ben sultanım, emrederim, sonrada kalkıp kendim yaparım, kimseye de yük olmam... Neyse altın gününüz mübarek olsun, ben tahtıma çekiliyorum.

12 Mart: 

Bugün de diğer günler gibi...Patronun yine dilinden fırça hiç eksik olmadı.. Yüzüme yüzüme fırçaladı namussuz...Gel eski yerimizdeçayın yanında iki lafın belini kıralım senle,eskiyen ömrümüzün yamasını dikelim. Yama demişken bu bayram kendim için terzi Remzi abiye nefis bir takım elbise ısmarladım, üzerimdeki fakirliği alsın diye... Zira ay sonuna doğru üzerime ağır bir fakirlik çöküyor, üzerinize afiyet ay sonunu zor getiriyorum.

 15 Mart: 

Küresel yalnızlığa kürek çekmekten kas yaptım iyice, sende de ne inat varmış be... Değerli yalnızlık mı dedi biri? Neyse, kulağım çınlamış. Tamam biz sürekli peşindeyiz de sende bir dön arkana bak, geride hasretini ekmeğine katık yapmış biri var...Son zamla  birlikte ekmeğe olan saygımızda bir azalma olmadı ama fırıncılık camiasına iki çift lafımız hazır.... Nedir bu yani  fakirliği bile ağzımızın tadıyla yaşayamayacak mıyız?

17 Mart: 

Kısa mesafe bakışların beni depara kaldırmasından artık yoruldum, bakışlarımızın kesiştiği yerde buluşalım lütfen.Sabah hışımla patronun odasına bir dalmışım, üfff... Görmeniz lazımdı. Dedim,bana bak Muhsin,bunca yıl bu lanet sektöre gençliğimi verdim, yeter artık. Ben saksı değilim. Bana da zam yapacaksın. Şimdi odadan çıkıyorum ve muhasebeye gidiyorum. Zamlı maaşımı beyaz bir zarfın içinde göremezsem buraya tekrar gelir ve senin o lanet kafanı... ben cümlemi  bitiriyordum ki patron cümlenin içindeki zam kelimesini duyunca fenalık geçirdi,yere yığıldı... hastaneye kaldırdık bir gece başında bekledim bir
ara gözlerini açtı ve bana yıllık bazda binde 10 zam verdi. Saygımızı sunup bel fıtığı olmadan odasından çıktım. Omzumdan minik bir yük eksilmiş oldu. Buna da şükür tabi… Kavulmaktan iyidir.

19 Mart:

 Bugün erken kalktım ve kendimi ödüllendirdim. Kahvaltıda Leyla baş köşedeydi, bize açık bir çay, biraz peynir biraz da zeytin eşlik etti... O yine tabağına dokunmadı... Onu saraylarda yaşatacağım.Biraz sabret inşaat başlayacak yakın da dedim...
Bugün yine patron bana pis işlerini yaptırdı karısının köpeğini çişe çıkarmamı akabinde ona göz kulak olmamı sonrada lanet olası işime tekrar dönmemi emir buyurdu, az kaldı bu köle taciri patrona haddini bildirmeye…

Gece yine yâdıma düştün, gömüldüğüm koltuğumdan kalkıp bir çay koydum.Perdeyi aralayıp dışardaki yalnızlığa kadehimi kaldırdım. Geleceğe ve umutlarıma dair kısa bir inkısâr-ı hayalden sonra çayımı yudumladım. Demli bir cayınçözemeyeceği dert mi olurmuş.

20 Mart: 

Gece çayı fazla kaçırdım galiba sabah baş ve mesane ağrısı ile uyandım.  Sabah sporumu bu kez sokak köpekleriyle yaptım, onlar kovaladı ben kaçtım. Aralarında olayı ciddiye alan oldu.  Şuanda hastanede sporun bana kattığıanlamı ve sporcuya verilen değeri sorgulamaya başladım...

29 Mart:

 Serengeti de sabaha, geceden hüzün ve kırık kalpler dışında, umut ve garip bir karın ağrısı ile uyandım... Aşkın kimyası çözülmüş diyorlar, sen ne diyorsun dediler bende nasipse oda olur demekle yetindim...

30 Mart:

 Kahvaltımı iş yerindeki masamın çekmecesine gizlediğim babaannemin elmalı kurabiyeleri ile yaptım. Ay sonu patron yine yok, havalar hüzünlü, gökyüzü yağmur ağlıyor... Toprak Leyla kokuyor. Ev sahibi yolumu gözlüyor, maaşı beklediğim gibi gelmiyor ve ben sana geliyorum Allahımmmm.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

-TÜL KEDİSİ-

ABSURD GENCİN AĞZINDAN: Yıl 1990 İstanbul’da, güzeller güzeli bir kız, fedakâr bir anne, cefakâr bir baba varmış. Anne ölünce bab...